30 Ocak 2016 Cumartesi

bitmezzz.....

''yorgun ve   endıseyle uyuyorum..
yıne aynı  duygularla  uyanıyorum sankı hıc dınlenmemıs gıbı''   dedı..

çok kısının dılındeydı bu cumleler..
 cunku ıcınde yasadıkları hayat  ,  insanlar.. cevre.. gelecek kaygısı  daha bı suru sey bu olumsuz  duyguları  sureklı   percınlıyor altını dolduruyordu..
 daha bırısnı  cozmeden  ıkıncı sorun ve endıse yumagı kapıdaydı...

ınsancıldı  hümanısttı.. kımseyı oburunden ayırmıyordu..
ama cocuktu ...

yasamamıstı ...tecrubesızdı...ne oldugunu bılmıyordu..
buyudukce gordukce  aslında olayın  oyle olmadıgını
her ınsanın aslında
bu esıt dagılması gerektıgı soylenen sevgıyı ,    emegı haketmedıgını ogrenecektı..

dun metronun asansorunun onunde  2   kez  asansorun gıdıs gelısını bekledı..  topuklu ayakkabılar ayagını sıkmıs..   cok yorgun hıseettıgınden beklıycem dedı..
ve bekledı
3.asansorun gelısıyle   ılk gıren kendısı oldu..  ama asansor  kapı kapanıyor anansonu  2. kez verırken kapı hala kapanamıyordu
nedenı  ;    yaklasık  10 kısılık surıye lı gruptu..  yarısı   dolu olan asansore   bagıra bagıra yuksek tonda kendılerını sıkıstırmıs..   ıcerde yuksek volumdekı  seslerı ve    aslında bınmemelerı gereken fazla  sayıdakı hacımlerı ıle
 ıcerdekı ınsanları nefessz bırakmaları umurlarında degıldı..
bı tanesı basında onlara has  ortusu   ( puşi gıbı bısey )   ustunde  entarısı  olan adam ,   elını  asansorun dısında tutmus kapının kapanmasını engellıyordu..  dısardakılere bısey soyluyordu kendı dılınde bagırarak
buyuk ıhtımalle sız de gelın sız de gelın dıyordu
kapı bır turlu kapanmıyordu..

ınsan ayırmak..!
ıste tam bu konuda  devreye gırıyordu
ınsan ayırmak  konusundakı hassas cızgıler..
ayırmalı mı ınsan ??

dırekt humanıst cızgıdeysenız
hayır  elbette ki     ayırmayacagız  dıyeceksınız aynı bu  satırları yazan ınsan gıbı
o da bunu ıddıa edıyordu

ama yasadıkca fıkırlerı degısmeye basladı

ınsanları ayırmaycagız  ama   ne durumda olursa ekı gelıyordu artık onun beynınde
bu konunun hemen yanına
ama ne durumda..!
bır kere  o ınsanların hepsının bırbrının yasamına  yasam hakkına saygısı olacak..
aynı ınsani degerlerı onlar da tasıyacak dıyordu
dın dıl  ırk olayı degıl
ama  insani  degerler olayı dıye    dusundu..

sımdı sen  ulkenden savastan kacmıssan..
kı cogu genc  erkek bunların
 ulkesını  ıstıla edenler var
 sen ulkenı bırakıp , onu korumak yerıne kacabılıyorsan... o da ayrı bı tartısma konusu
bızım kurtulus savasımızdakı   kahramanlık oykulerı  dusunulurse
bunu da anlamak  mumkun degıl
hadı kactın..
geldın yabancı bı ulkeye o ulke senı bı sekılde bagrına basmıs
sana   sosyal bı suru hak tanımıs kendı vatandasları bıle o haklara sahıp degılken ustelık
mesela sen  hastalandıgında  bedava..  egıtım   sana bedava....yolculuk ettıgınde  bedava...  kalmak ıstedıgın kamplar   onların   standart konforu yıyecegın yemek dahı dusunulecek boyutta bı agırlanma soz konusu ıse

o zaman kardesım sen de o gıttıgın ulkenın     ınsanlarına kurallarına ınsani boyutlara gundelık yasamın ıcındekı   hıyerarsıye   onem vereceksın
uyacaksın
oyle  elın asansorun dısında    vagala  vugala bagırıp onca ınsanı    dolmus bı asansorle bekletmeyeceksın.

daha  da ılerısı var bu konunun
bu yıl bu ulkede   gelen sıgınmacılar 6000   cocuk yapmıslar..
anlamadıgım sey yok yoksulluk dıyorsun
savastan kacmıssın kayıplar vermıssın aılenın bazı uyelerı orda gerıde kalmıs ne oldugu bıle bellı degıl dıyorsun..
dıyorsun da  burda nasıl boyle   ureyebılıyorsun
6000 cocuk ne demek


korkarım yakında kendı ulkemızde    bız sıgınmacı boyutunda kalacagız..
adamlar   cok ılgıncler
cahıllık mı bunu boyle yaptıran..
geldıgın ulkede   bu kadar  yuzsuzce dusuncesızce davranıslar sergılemenı  saglayan bılmıyorum..

sunu da ekleyeyım
ben ılk geldıklerınde   gordugum her yerde
gıyecek ,yıyecek,  parasal yardımları  hem kendım hem de cevremden topladıgım    kadarıyle hep yaptım  onlar ıcın
bu durumlarına  ozellıkle cocukları  ıcın  uzulen bı ınsanım
ama gordugum o kı
gıderek
uzulecek boyutta kalan bızler olacagız..

su da bı gercek

surıye nın okumus egıtımlı bellı bı duzeye sahıp ınsani  olculerı bılen kısılerı   goc etse bıle  hıc bı zaman cocuklarını yalın ayak bası kabak  burda dılenmeye   bırakmıyor.. bı sekılde kendısı ve cocukları ıcın  bıseyler kazanmaya calısıyor ya  da   elındekı avucundakıyle burda bı yer tutup onları ınsanca yasatmaya calısıyor..

aynı bız gıbı

burda da    cocuklarını kullanan  hıc bı kural tanımayan bı suru  ınsanımız var..
onlardan sıkayetcıydık
sımdı kendı elımızle bı de bu tur ınsanların surıye  lılerını   ulke dahılıne aldık..

oranın zaten    duzgun egıtımlı ınsanı burda kalmadı
 burayı gecıs bolgesı yaptı    avrupa ulkerıne  gectı
burda kalanlarsa ıstısnalar harıc..
ne yazık  kı bu  anlattıgım mod dakı ınsanlar..

acık soyleyeyım
onların cocukları adına da uzgunum  bu sogukta   yalın ayak dolasıyorlar
ancak...
kac kez   aynı durakta bekleyen  surıyelı  aılenın  cocugu  ıcın  ayakkabı goturdum
ve bı kez bıle o cocugun ayagında o ayakkabıyı gormedım
cunku kendı cocuguna  acımıyor
ona acımayan  sana hıc acımayacak..


bıtmez bu konu...
bıtmez.

29 Ocak 2016 Cuma

hayatta kalabilmek ...

Ellerim  soguk
Ellerım buz gıbı
Uzatılan ele   uzatıyorum elımı
''-Tanıstıgımıza memnun oldum ''  dıyor karsıdakı

aynı ...
''   Nasılsın ?''     dıye soranlara klişe...  ''  İyıyım ''  .... demek gıbı
''Ben de memnun oldum''  cumlesı...
Ben de memnun oldum dıyorum... kendı  sesıme yabancılaşarak...
 Bırden cok samımıyetsız  buluyorum kendımı..

Sevmedım onu
Tanıstıgımıza  da hıc memnun olmadım..
İcımdekı ses dısarı cıksa..
Bu dunyada   coguyla  uzlasamaycagım  o kadar  ortada kı..

yorgunluk..

Bu aralar   toplum  fotografları  cekıyorum yazılarımla..

Dun   metrodakı   dinci   adam..
Bugunse
agresıf toplum...

Sabah   bır butık  pastahanenın onunden gecıyordum.  sabahın   saat  9 .15  ı gıbı bı zaman dılımı...
ıcerden  bı adam  ıcerdekı kadına   bagırıyordu
Allah  Be..   nı versın..  dıye baslayıp  ust uste kufurler..
Pastahane  cok şık..
Benım de hayalimde hep var hep boyle bı yerım olsun bı gun dıye..
Goruntu  cok guzel cok şık .. ama  ya ıcınde yasananlar !
Tam onunden gectım  bır  adım  ıkı adım  ...
 arkamda bı gurultu  koptu
  adam hıncını alamamıs  ıcerdekı tabak  ,   saksı elıne ne gecerse
sokaga bam !!  Bam !!!  Bam   ! fırlatıyor
bı yandan da nasıl kufurler nasıl kufurler..
kadının cıt ı yok.. suskun..
kapıda bı kac ınsan durdu.
oylce ızlıyor..
fılm  ızler gıbı..

kotu hıssettım..
ıkı adım yurudum ana caddedeyım..  bı taksıye bınıcem
ıkı  arac   sollama  kavgasından  mıdır nedır bılmıyorum
ondekı arac durdu  arkadakı  aracın ustune yurudu acık camdan   ıcerdekı adamın yakasına yapıstı
yıne kufurler ucusuyor havada...

ınsanlar durdu ızlıyor..
o ona kufredıyor oburu otekıne
ınsanlar ızlıyor..

ıkı adım otesıne gectım.......

burda kentsel donusum cok asırı  hızla her bınaya yayıldı..
ıkı adım otesı ıs makınası gelmıs..
bir   bına yıkımı
tozzz kıyamettttt ,  taslar dusuyor sagdan soldan

o   bına cevresıınde  bı suru  adam
takım elbıselılerı bıle var
ıse gıdecek bellı  ama durmus
ınsaaat  makınalarını ızlıyor..

bu mıllette  ızleme  gozetleme olayı cok

ama   dahılıyet  yok..
o ılk butık pastahanedekı adam ıkı dakıka sonra ıcerdekı kadını dovmeye baslasa
o ızleyenler için  durum       daha  da   heyecanlı hale  gelecek
ama bı kısı bıle
kardesım noluyo sen napıyorusn demıycek
bı polısı arayayım demıycek

bı  fılm izler  gıbı ızlemeye  devam...

hem agresıf
hem de   fena bencıl bı  toplum

kısılık kaybı cok fazla artık bu mılletın..
ıyınıyet   paylasım...  koruma  ıcgudusu...  empatı
hıcbısey hıcbısey yok artık

bana dokunmasın da o yılan  bin yaşasın.

28 Ocak 2016 Perşembe

sevap point

metroda   yanıma 25 yaslarında bı adam oturdu.oturur oturmaz bacaklarını pergel gıbı actı.. zayıf olmasına  ragmen o kadar   buyuk bı yer kapladı kı yerımde   ıyıce kuculdum 
 ıyıce  hacmımı kuculttum kı bana degmesın
yıne de   kurtulamadım

bastan buna gıcık kaptım
sonra   telefonunu actı.

bu da  bu ara  cok fazla gordugum bısey

telefon ekranında   ayetler var... ustte arapca  altta turkcesı
dudakları kıpır kıpır dua   okuyor..
okudu okudu
2 durak okudu boyle

o durakta  yaslı bı cıft  geldı tam onun onunde ayakta duruyor  ..   ve  ıkısı de o kadar yaslı kı   ayakta durmaları guc.
kalktım hemen yer verdım.

o  cok ınanclı  !!!!   adam oylece oturmaya devam ettı..

okudugu   ayetlerden
sevap  poınt  !   ....  kazandıgını dusunerek yolculuguna devam ettı.

27 Ocak 2016 Çarşamba

soru?

yaklasık bır ay once 1473  ızleyıcı vardı
bı kac gun once 1253
su an 1247

bu  onemlı mı ?
 eskıden olsa evet onemlı derdm ..
 ama su an bılıyorum kı... ordakı sayı degıl  aktıf okuyan sayısı onemlıdır bı blog ıcın..
 
şu an sadece merak edıyorum..
bunun nedenı
sılınmıs, ya da    ıste acılmıs ama ıslemeyen blogların   sıstem tarafından sılınmesı mı?

bı ayda  yaklasık  100 kısı   ayrılamaycagına gore  ..

26 Ocak 2016 Salı

Tutuklanan zanlı Cengiz A. evli ve 2 çocuk babası çıktı. Servis şoförüymüş

19 yaşındaki bir "kız" gece 03:00'te bağdat caddesi'nde ne tür bir eğlenceden dönebilir?
dıyen  cogunlukların yasadıgı bı ulke burası...
bunun nasıl  buyuk bı haksızlık oldugunun ayırdına varamayıp   sapıgı suclamak yerıne..
kızın dısarda olusunu sorgulama boyutunda sıkısmıs kalmıs   zavallı zıhnıyet..

bı genc  kız   gecenın 4 unde donuyorsa  evıne...
hıc kusura bakmasın
 olur kardesım olur....
tecavuz de olur  hersey de olur

napmıycak
donmıycek gecenın ucunde bı genc kız
 sokaga cıkmıycak

ıyı tamam eglenceye gıtmesın o kız
ama annesı hasta olabılır anıden  gece yarısı   nobetcı eczane  arayabılır..
ucak rotar yapmıs olabılır makul bı saat yerıne o rotar  yuzunden gecenın 3  unde evının sokagında yurumek zorunda kalablr
kocası psıkopattır  delı gıbı dayak atıp  oldurmeye kalkmıs olabılır
o kızcagız da kendını  can havlıyle  sokaga atmıs olabılır..

e bu durumda  ?
bısey degısıyor mu ?
Hayır !
cunku...
gecenın saat ucunde  sokaga cıkmıs bı kadınsan
cıkmıycaktı kardesım
cıkarsa ıste tecavuz da olur  hersey de olur dıyen
tecavuzu normallestırp
bunu kadının o saatte  sokakta ne ısı vardı o zaman sucludur a donusturen bı   ortamda yasıyorsan    yasadıgın olayın nedenı nıcını hıcbıseyı degıstırmıyor
toplum  dıırekt  senı sucluyor
bu kadar  acımasız bu kadar akıl fıkır yoksunu  bı ortamdayız.
bı zıhnıyetın ıcınde yasadıgımızı bı an bıle aklımızdan cıkarmamalıyz

benım
belkı 3  te olmadı
 ama 2  de bı gece  annemın yattıgı   hastahanden  eve donusum olmustu..
gecenın ıkısı ...

 delı gıbı korkmustum ama mecburdum
kımsem yoktu..

ınsan olsa keske bırılerı bunu soylerken
o saatte o kızın ne ısı vardı sokakta  derken   azıcık vıcdanı  azıcık dusuncesı ızanı olsa  
azıcık    ınsan olsa..

o tecavuzu    yapan psıkopat kadar psıkopattr
onu destekleyıcı bu sozlerı soyleyebılenler..

kardesım cıkmıycaktı kız kısmının ne ısı var  gecenın ucunde sokakta dıyenler..

allah sızı ıslah etsın.

25 Ocak 2016 Pazartesi

imkansız kuşlar

Ben hüzünlerle sevdim
hüzünlerde büyüttüm kendimi
Küçükken gamzelerim vardı benim
Büyüdükçe hüzne sattım hepsini…

Hıc korkuyla  yaklasmadım sana
İyı seyler vermıstın bana,
ama hep  gerı aldın.
Güzeldim de galiba,
Bunu nasıl söylesem,
Eline sağlık tanrım, çok güzel olmuş
Tanrım eline sağlık,
dünya da çok güzel olmuş.
Ama keşke  ölmese  ıyı  hıc kımse 
Verdıgın guzellıklerı gerı almasan .
Gerıye hep
çokca huzun
cokca   eksıklık
cokca yoksunluk bırakmasan....

24 Ocak 2016 Pazar

cennet kapılarını açsın .....

15 Haziran 2013, Cumartesi…
Gezi Parkı’ndaki eylemin 20. günü…
Karnaval yerini andıran park, her zamankinden daha kalabalık. Yaşlı-genç, kadın-erkek binlerce demokrasi aşığı orada…
Gün boyu olağandışı hiçbir şey yaşanmayan parkta, akşama doğru bir hareketlenme başlıyor. Çünkü dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, polise “Orayı temizleyeceksiniz” emrini veriyor. İşareti alan binlerce polis de Taksim Meydanı yönünden halkı süpürme harekatına yöneliyor.
Kadın-erkek, yaşlı-genç ayırımı yapılmaksızın herkesin üzerine tazyikli sular püskürtülüyor, plastik mermiler atılıyor, coplar inip kalkıyor, biber gazları sıkılıyor ve eylemciler, Gezi’yi terk etmeye zorlanıyor.
Orantısız polis şiddetine, orantısız zeka ile karşılık vermeye çalışanlar arasında fenalaşanların sayısı o kadar çok ki, ambulanslar yetersiz kalıyor. Parkın çimleri yarı baygın yatan ya da acılar içinde kıvrananlarla doluyor.
Şiddet mağdurlarının feryatları gökyüzüne yükseliyor…
İşte o dakikalarda, değerli haberci Özlem Gürses arkadaşımla haber masasına oturup, canlı yayına geçiyoruz…
Büyük umutlar ve ideallerle çalıştığımız Artı Bir Televizyonu, 5 yıldızlı otel konforu içindeki plazalardan yayın yapan haber kanallarının yanında bekçi kulübesi gibi kalıyordu. Üstelik günlerdir doğru dürüst uyumuyor, bazen yemek yemeyi bile unutuyorduk. Teknik olanaklarımız da yetersizdi. Örneğin Taksim’den kesintisiz ve net görüntü alabilecek bir cihazımız bile yoktu. Ama Gezi Park’ında bu acımasız şiddet sürüp giderken penguen belgeselleri ve yemek programları yayınlamakta ısrar eden duyarsız plaza kanallarının asla ulaşamayacakları bir özelliğe sahiptik.
Halkın gerçekleri öğrenme hakkının dışındaki hiçbir güce hizmet etmemeye, evrensel meslek ilkelerine sıkı sıkı bağlı kalarak olup bitenler hakkında toplumu bilgilendirmeye yeminliydik. O nedenle onlara oranla çok güçlüydük.
Haftalardır gözünü kırpmadan ve beş kuruş almadan haber merkezini yöneten değerli kardeşim Mustafa Hoş, o gün izinli olmasına karşın bu tarihi olaya tanıklık edebilmek için Taksim’e giden başarılı muhabirimiz Gökmen Ulu ile irtibat sağlayınca “Gökmen hemen Divan Oteli tarafına geçsin” dedim.ayınımız başladığında Taksim’deki “Süpürme Operasyonu” tüm hızıyla devam ediyordu. Başbakan’ın talimatını bir an önce yerine getirmeye çalışan polis, başından itibaren anayasa teminatı altındaki demokratik haklarını kullanarak daha çok özgürlük için masum eylemler yapan, asla şiddete yönelmeyen, hatta bir tek taş bile atmayan kitleyi, Divan Oteli önüne doğru süpürüyordu!
Demokrasi sevdalıları panik içinde dağılıyor, fenalaştığı için bırakın kaçmayı, yürüyecek hali bile kalmayanlar ise, Divan Oteli’ne sığınıyordu.
Gezi Parkı kısa sürede boşaltılmış, şiddete hedef olma sırası Divan’a sığınanlara gelmişti!
Kapağı otele atanların çoğu lobideydi. Daha önce hiç karşılaşmayan insanlar yürek yüreğe vermiş, birbirlerine yardımcı oluyordu. Kimi ağlayanları sakinleştirmeye, kimiyse baygınlık geçirenleri kendine getirmeye çalışıyordu.
Derken akıllara durgunluk veren görüntüler yaşanmaya başlandı. TOMA’lar otelin kapısına tazyikli su püskürtüyor, içeriye biber gazı bombaları atılıyordu. Üzerlerinde “Kapalı alanda asla kullanılmaz” uyarısı bulunmasına rağmen, gaz fişekleri yağmur gibi yağıyordu. Lobiye çöken gaz bulutu nedeniyle astım ve kalp hastalıkları olanlar adeta bir mucizenin olmasını bekliyorlardı.
Mucize, gönüllü doktorların koşarak gelmeleriyle gerçekleşti. Gönüllü doktorlar hemen durumu ağırlaşan hastaları, biber gazı bombardımanından durulmaz hale gelen zemin katından, bir alt kata taşıdılar. Gereken acil müdahaleyi yaptıktan sonra da hastanelere sevk ettiler.
Divan Oteli artık bir hastaneden farksızdı. Ambulansların biri gidiyor, diğeri geliyordu.
Otelde konaklayan yabancı turistler şaşkın, endişeli ve çaresizdiler.
Bunu fark eden sığınmacı gençler, odaların kapılarını teker teker çalarak “Elimizde olmayan sebeplerle kendimizi burada bulduk. Rahatsız ettiysek çok özür dileriz” diyorlardı. Turistler de onlara şefkatle karşılık veriyor, su ve yiyeceklerini paylaşıyordu.
Güçlü kuvvetli olanlar ise lobide bekliyor, bazıları da polisler içeri girmesin diye kapıları tutuyordu. Nitekim polis ekiplerinin yaptığı hamleler kapı ardına yığılan turistler ve vatandaşların gayreti sayesinde başarılı olamadı.
Bu arada üzerine acımasızca gaz sıkılan dört yaşındaki bir çocuğun yürek yakan görüntüsü gecenin en unutulmaz karelerinden biri olarak hafızalara yerleşiyordu.
Tüm suçları sadece demokratik haklarını barışçı bir eylemle kullanmak olan şiddet mağdurlarına yardımda kararlı olan doktorlar, otelin yan tarafındaki boş arsaya çadırdan bir sahra reviri kurmuşlardı. O güç koşullarda yaralılara ilk müdahaleyi yapabilmek için çırpınıp duruyorlardı. Onları şaşırtan vakalardan biri, TOMA ile ıslanmış insanların ciltlerindeki ürkütücü durumdu. Çünkü bedenleri adeta haşlak su dökülmüşçesine kabarıp kızarmıştı. Bazılarının cildi yanmıştı. Daha sonra bunların TOMA’lardaki suya katılan ve içeriği hiçbir zaman açıklanmayan bir kimyevi maddeden kaynaklandığı anlaşılacaktı.
Çevik Kuvvet, revire de gaz bombası yağdırınca bir kadın doktor çadırdan fırlayıp haykırmaya başladı: “Revirde oksijen tüpleri var, burası havaya uçar, oraya gaz bombası atmayın! Durumu ağır insanlara ilk müdahaleleri yapıp hastanelere sevk ediyoruz, biber gazı onları öldürebilir, oraya gaz atmayın! Revirler savaş alanında bile tarafsız bölgedir, dokunulmazdır, sizin yaptığınız savaşta bile yapılmaz, lütfen oraya gaz atmayın!”
O sırada benzerine ancak soyut filmlerde rastlanabilecek bir sürpriz oldu.
Otel içindeki aydınlık yüzlü, iyi eğitimli sığınmacılardan biri, lobideki piyanonun başına geçti. Piyanist tuşlara dokundukça saatlerdir gergin ve acı dolu yüz ifadeleriyle bekleşenlerin dudaklarına buruk bir gülümseme yayılıyordu.
Anlı şanlı plaza televizyonlarının derin suskunluğuna karşın Türkiye ekran başındaydı. Sık sık televizyona çıkmaktan yorulan penguenlerin uyuyakaldığı, yemek programlarında gecenin geç saatlerinde içilen çorba tariflerinin verilmeye başlandığı saatlerde, Divan Oteli önünde yaşananları, sadece Artı Bir TV Haber Merkezi canlı yayınlıyordu. Nefesler tutulmuş, milyonlarca seyirci bizim ekrana kilitlenmişti. Zira yukarıda okuduklarınızın tümü, başarının ve cesaretin zirvesine çıkan Gökmen Ulu’nun anonsları, kameraman Volkan Kamber’in görüntüleriyle “Süpürme Operasyonu”nun nasıl sonlanacağını merak eden insanlara ulaşıyordu. Mustafa Hoş insanüstü bir gayretle haber ekiplerini ve yayın akışını yönlendirmeyi sürdürüyor, seyircilerimizden hepimizi cesaretlendiren mesajlar geliyordu.
Sabaha doğru Çevik Kuvvet polisleri yorgunluktan bitap düşmüş, çoğu bulundukları yere uzanıp kalmıştı.
Abluka sabaha kadar devam etti.
16 Haziran Pazar günü öğle saatlerinde, müzakereci polis şefi otele girdi. Oradaki vatandaşlara “Şimdi evlerinize giderseniz size dokunmayacağız, gözaltına almayacağız. Çıkmazsanız içeri girip zor kullanmak suretiyle sizi alacağız” dedi. Bu söz üzerine oteldekiler birer birer çıkarak evlerine gitti.
Gökmen Ulu, Divan Oteli personelinin o geceki davranışlarını anlatırken şunları söylüyordu:
“Hepsi kelimenin tam anlamıyla nitelikli personeldi. Yöneticisinden resepsiyonistine kadar her biri iyi eğitimli, kültürlü, kibar insanlardı. İyi kalpliydiler… Hem de çok iyi kalpli… Aynı biber gazını onlar da soludular, uykusuz kaldılar, stres yaşadılar, aralarında rahatsızlananlar da oldu, ama asla serzenişte bulunmadılar. En ufak nezaketsizlik yapmadıkları gibi, yüzlerindeki tebessümü hiç yitirmediler. Metanetlerini korudular. Vatandaşlarla ölçülü bir temas ve mesafe içinde olurken eylem ve siyasi konularda tek bir yorum yapmadılar. Otele sığınan insanlara ‘Tanrı Misafiri’ anlayışıyla ilgi, merhamet, şefkat ve saygıyla yaklaştılar.”
Ve beş yıldızlı bir otel olan Divan, değerli kardeşim Yılmaz Özdil’in yayın sırasında bana gönderdiği SMS mesajında dediği gibi, o geceden sonra ay yıldızlı otel oldu.
Sevgili okurlarım,
Bir kenara yazın. Bir imar talanı veya rant yağmasına kurban gitmediği takdirde Gezi Parkı’nın gelecekteki adı mutlaka Demokrasi ve Özgürlük Parkı olacak.
Divan ise, daha o gece demokrasi ve özgürlük mücadelesini simgeleyen bir anıt otel haline geldi.
Mustafa Vehbi Koç’un beklenmedik vefatından sonra oluşan ortak üzüntünün nedenine gelince…
Ülkenin en zengin insanlarından biri hayatını kaybediyor ve ardından, işçileri başta olmak üzere yığınlar ağlıyor.
Bir büyük zenginin vefatı sonrasında böylesine şaşırtıcı durum ilk kez yaşanıyor!
Çünkü hırsızlıkları, vurgunları, yolsuzlukları, soygunları yapan dokunulmazların yanında, üreterek, istihdam yaratarak, yatırım ve ihracata yönelerek sağlanan, son kuruşuna kadar vergilendirildiği için son kuruşuna kadar da hak edilen köklü kazançların sahipleri, yani Mustafa Koç gibiler, artık halkın gözünde farklı bir yere sahip oluyor.
Hele bu zenginliklerin sahipleri görmemişlik teşhiri yerine eğitime, kültüre, bilime ve sanata sahip çıkıyor, sosyal sorumluluk projelerini gönülden üstleniyor, çevreyi koruyor, ayrıca herkesin adını telaffuz etmeye bile çekindikleri süreçlerde çok şey borçlu oldukları Cumhuriyet’e, onun kurucusu Atatürk’e ve devrimlerine sahip çıkıyor, bu nedenle de inanılmaz saldırılara uğruyorlarsa, Bekir Coşkun ustanın dediği gibi, o kişilere cennetin kapısının sonuna kadar açılacağına inanılıyor.

( UGur Dündar  )
( gozyasları ıcınde okudum  ve    unutmamak adına..   not  kalsın bu blogda  ıstedım )

23 Ocak 2016 Cumartesi

Sığdırabilmek avucuna sınırsızlığı, Ve tek bir saatin içine sonsuzluğu…

*  Sen hiç  aşık oldun mu ?   dıye sordu kadın
* 1 kez  dedi adam...

*  Yapma  lutfen dedı kadın.. Kaç  sene önceydı ... Sonrasında hiç kimse olmadı mı yani ?

     Durdu  adam
     gozlerının ıcıne  baktı  bı sure
     sonra konustu  ;

* Demek ki  çıtayı  çok yuksege koymuşsun..

( gercek mı ?...  hayır !... bır  filmden alıntı )

22 Ocak 2016 Cuma

bitti mi ?.... bence bitti.. ( umutsuzluk hakim artık )

Bı ınce  tişort , Bı  sort ,  bodrum ısı sandaletler..
Elınde bı   canta...  askılı sıyah
Hızlı hzlı  yururken gordum onu  kaldırımda 
insanların arasından gecıyordu..
Yakası kurklu , kalın montların ıcıne  saklanmıs .. atkılarını sarmıs, bereler ıcındekı ınsanların arasından
Hızlı hızlı yuruyor   kendı kendıne  bsıeyler soyluyrodu
Taksının ıcındeydım.. yanından gecsem  ne yapardım dedım bı an
Mutlaka ordakı   en  yakın polısı bulur    kaybolmus olabılır   , engellı olabılır    ,zıhnı karısmıs olabılır
lutfen alın   korunacagı bı yerde  saklayıp  medyadan yayınlayın    aılesı varsa gelsın alsın derdım

bı an  gordum onu
bı fotograf cekımı kadar  bı surelık  an ıcınde
gordum ve   trafık aktı...

aklım kalır boyle seylerde..
o yanından gecen ınsanların ıcınde  hıc kımse yok muydu
garıpsıyerek bakma dısında
aa ne bu boyle delı mıdır nedır deme dısında    hıc kımse yok muydu onu   bı sekılde korumaya aldıracak..

sonra..
denız kenarından gectık caddebostan kayalıkların ordan..
kayalıkların  ıcınde  kedılerı gordum
4 ü  5 i   bır arada bırbırıne sarılarak  uyuyan..
cok soguk kar atıstırıyor
sarılarak uyumaya ısınmaya calısan o mınıcık canları gordum..

daha da bı ıcım  acıdı
bız   herseyı kaybettık
herseyı  fena  halde kaybettık bız
onlar kadar bıle olamadık...

eve geldıgımde  kamer  genc ın  vefat ettıgını okudum.. cumhurıyet ıcın   cok ugrastı o  degerlı bı ınsandı ..  allah rahmet eylesın..
sonra...
bu haberın
altına yorumlar sıralanmıs  bırısıne gozum takııldı

  aynen şoyleydı;

ahahaha  bı pıslık eksıldı ....

yazıyordu devamında baska baska  bolucu ıgrenc   seyler vardı..  almaycagım onları buraya

ama bı ınsan nasıl bu kadar kotu olabılırın kıtabını yazdık bız bu son  donemlerde
bırbırınden nefret eden  egıtımsız
 ınandıgını ıddıa ettıgı dını  bıle bılmeyen 
sorsan ıkı kelımeyı yan yana getıremeyen
basklarından duydugu  ezber bı kac cumleyle    ortaya bilır kısı olarak  atlayan
boş beles
sevgısız
tuhaf ınsanlar olduk..
akılsız egıtımsız    ahlaksız ınsanlar olduk
en kotusu...
vıcdansız
merhametsız ınsanlar olduk..
sevgısız  ınsanlar olduk

daha da kotusu

ınsanlıktan cıktık....

Bu kez cennet kapılarını açsın...

O gece otelin kapı camına iki küçük el yapışmıştı…
Uzun süre bekledi…
Kimi zaman eller yumruk olup cama “açın” diye vuruyordu, kimi zaman halsizleşip avuçlar aşağıya doğru kayarken, arkasında ter ve gözyaşından bir iz
bırakıyordu…
O gece çocuklar kaçıp sığınacak yer arıyorlardı…
Gezi Parkı’ndaki ağaçlar kesilmesin diye başlattıkları, dünyanın her tarafında gururla karşılanacak bir direniş, bir anda “terörist”, “vatan haini”, “eşkıya” suçuna dönüşmüştü…
Arkalarında TOMA’lar, coplar, gaz bombaları, boyalı sular ve kelepçeler
vardı…
Etrafları sarılan ve korkan gençlerden kimisi Divan Oteli’nin camlarına dayanmışlardı ve kapılar kapalıydı…
O iki küçük el çığlık çığlık kapının camındaydı…

*
Otel yönetimi şaşkındı…
Böyle hukuksuz, zalim ve ahlaksız bir ortamda, o çocuklara yardım etmek
özellikle işadamları açısından intihar sayılırdı…
Telefonlar işliyordu…
Bir ses otel yönetimine şöyle dedi:
“Açın kapıları…”
*
Mustafa Koç dün öldü…
Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana ülkenin en büyük sermayesinin, o gece yüreklerimizde inşa ettiği o “Önce insan olmak” değeri, en büyük yatırımıydı…
*
Sistem kapitalist ise; işadamlarının sorumlulukları, değerleri, ilkeleri, duruşları, ahlakları, tıynetleri yasalar kadar anlamlıdır…
Bir ülke, bir işadamının ölümüne ağlar mı?…
Ağlıyor işte…
*
Yoksul öğrencilerin yurtlarından, denizin dibindeki pisliğe… Kültür varlıklarının korunmasından, geleneksel sanatların yaşatılmasına kadar… Gelişmemişliği dert edinen ve bir tek gün adı yağmaya, talana, kire, pasa karışmamış sermayenin başındaki adamın son çektirdiği fotoğrafa baktım dün…
Havana’da gidip bulduğu Atatürk büstünün önü…
Yüzünde gurur…
*
Bu kez cennet kapılarını açsın…

Bekir  Çoskun..

18 Ocak 2016 Pazartesi

bir yerlerde...

jale
anne
kar
kuşlar
soguk
üşümek
karanlık 
akşam
trafik
yorgun yürek...

12 Ocak 2016 Salı

bişi diycem....

yazmak lazımdı
cıddı nedenlerımız ,   olaylarımız vardı..
cok sey yazmak lazımdı
konuşmak lazımdı aslında....

sustuk.

ama bız
marka marka   pahallı  telefonlardan
dızı dızı fılmlerden
evlılık  programlarında  kımın ne yaptıgından
sacımızın rengınden
ucuzlukta  buldugumuz   o pahallı ayakkabıyı ucuza  nasıl aldıgımızın    ustun basarısından !... kalıtesınden konustuk..
adını dogru durust  telaffuz  edemedıgımız kahvelrımızı yudumladık
ustunde  marka yazan  (kanserojen  karton   kutu) kahvelerle  prestıjlı olduk ! ....
ordan oraya koşusturduk..
sevmedık bırbırımızı gıderek..  bencıllıgın  gırdaplarında  kaybolduk..
uzulur gıbı yaptık
sever gıbı yaptık
dusunur gıbı yaptık

aslında hangısı  ne  ?    ....    bılemedık.

11 Ocak 2016 Pazartesi

Zihinsel blokaj


“anladım, elden geldiğince susmam gerek, 
elden geldiğince düşüncelerimi kendime saklamalıyım.

çok  susmalı...
az konusmalı...
cokça okumalı  zamanlardaym...

....


okuyrum...
ıste okuduklarımdan bırısı..


..........
Kendini kandırmanın binbir yolu var.
Ama kendini kandırmak için zorunlu tek yol ‘zihinsel blokaj’dır.
‘Zihinsel blokaj’ nedir?
Günlük hayatta da çok yapılan bir şeydir ‘zihinsel blokaj’.
Gider bir yerden bir çanta alırsınız.
Sonra başka bir yerde aynı çantayı daha ucuza görürsünüz.
Şimdi kendinizi ‘yeteri kadar incelemediğiniz için akılsızlıkla’ suçlamanız gerekir.
Bundan kaçınmak için kendinizi aldığınız çantanın ‘daha iyi olduğuna inandırırsınız’.
Bu zihinsel işlemde mukakemenizi durdurursunuz.
Çünkü, muhakeme, neden-sonuç ilişkisini tarafsız bir kesinlikle işler, size nedenden sonuca giden yolu gösterir.
Muhakemenizi durdurmadan akıl dışı işler yapamazsınız.
Oysa yaptığınız işlerin içinde pek çok akıl dışı iş vardır.
Reklamların, propagandanın, insanları şaşırtmanın temel zihinsel mekanizması budur:‘zihinsel blokaj’.
Bunu yapmanın en sonuç alıcı yolu da ‘kişiyi inandırmaktır’.
İşte, inanç ile bilincin farkı buradadır.
İnanç, ‘zihinsel blokaj’a dayanır.
Bilinç, ‘zihinsel işlerlik’e dayanır.
Zihniniz işliyor, muhakemeniz açıksa, olayları neden-sonuç ilişkisi ile anlar, gereğini düşünür, doğru sonuca varırsınız.
Zihniniz durdurulmuş, mukakemeniz dondurulmuş ise, inandığınız kişi nasıl isterse öyle düşünür, öyle anlar, öyle davranırsınız.
‘Zihinsel blokaj’a uğramış kişi, artık robotlaştırılmıştır.
Bir toplumun robotlaştırılması ise en büyük tehlikedir. Çünkü artık o toplumda ‘kitlenin denetimi’ söz konusu değildir. Eğer bir toplum, seçtiği kişileri denetleyemiyorsa, o toplumda demokrasinin kurulması, yaşatılması söz konusu olamaz. O toplumun içinde olacağı sistem ancak ‘otokrasi’dir.
Hitler Almanya’sı böyle yaratılmıştır.
Mussolini İtalya’sı böyle yaratılmıştır.
Ama hiç birisi de sürüp gidememiştir. Çünkü kendi başlarını da, yönettikleri ülkeleri de belalara sürüklemiş, yıllarca çekilen acılara neden olmuşlardır.
Bizim sürüklendiğimiz en büyük tehlike de budur.
Erdal Atabek - “ Zihinlere Blokaj ”
 

9 Ocak 2016 Cumartesi

vazgectım...

hersey  guzel

hersey pembe.

5 Ocak 2016 Salı

anjelik..

 Kırmızı erıklerı  cok severım..
Ekşi  tatlı karısımı  mıs kokulu  bu erıgın adına   anjelık  denıyor.
Çocuklugumdan berı tercıhımdır.. Can erık denen yesıl  cok eksı erıgı  ( bak sımdı yazarken bıle  dıslerım kamastı )  onu yıyemem
Benım favorım  Anjelik

Benı tanıyanlar bı yerde   rastladıklarında hemen alırlar. Bılırler cunku   yerim.... acımam :)

Şimdi grıbım 
atesım yukselıyor. . .
4.gun bugun  ve hala kendıme gelemedım..

Istahın kalmıyor boyle durumlarda.. canın hic bı sey ıstemıyor..
ama   anjelık olsa...

Bu mevsımde  olmaz   mı ?


Vardır dunyanın bı baska ucunda ...yetısıyordur....

Bı keresınde Londra ya gıttıgımde rastlamıstım
Kıştı.. Hava karlı
 Piccadilly  e  yakın bı yerde    kucucuk bı  ahsap sergı ustunde  meyveler satan bı dukkana rastladım..
Anjelıkler en onde duruyordu..

Dayanamadım   aldım.. 
Ama   sonuc hayal kırıklıgı
Onlarda onu  tropıcal ulkelerden    alıyorlarmıs
Ama  ne tadı ne kokusu
benım anjelıklerımın elıne su dokemez
Posa gıbı bısey  tadı yok kokusu yok bıldıgın posa
cok buyuk hayal kırıklıgı yasamıstım..

Gelelım su ana..
Oyku  dunyada  neler oluyor
kımler öluyor kımlerın canı yanıyor
senın derdın anjelık mı  demeyınız

lutfen demeyınız
cunku   yazmaya kalksam   fotograflar koymaya kalksam
ne sızın ıcınız kaldırır  ne benım..
bu dunya artık cozulmesı zor bır dugum..
caresız bı hastalık olma yolunda ılerlıyor..
cunku ne merhamet ne vıcdan ne degerler..
hepsı  kayıp

yok... kayıplar..

kotu bı grıbe yakalandım
haber acmıyorum..
acsam ızleyecek  halım de yok
hersey sıslı gıbı
hıcbıseye odaklanamıyorum

ıcım yanıyor..
anjelık   olsa  ..

olsa   grıbım gecer mı?
atesım duser mı ??

bılmyorum..
ama keske anjelik olsa.

2 Ocak 2016 Cumartesi

kanatlar altında degıl... kanatlı olmalıyım dedım bı gun kendıme.

Bırılerıne guvenmek.. Onların kanatlarının altında olmak.. Sıgınmak..
Sanırım cok rahatlatıcı bı duygu olsa gerek..
Ben
Bunu yapmayalı  yıllar var...
Bu gıderek  bagımsız olmayı getırıyor..   Bagımsızlasıyorsun..
Iyı yanları var kotu yanları var

Iyı yanları ;  kımseye     ıcınden gelmedıkce     gercekten hıssetmedıkce
canım tatlım yapmıyorsun ki gunumuzde artık bu   fecı bı boyut almıs durumda
herkes herkesın bı tanesı tatlısı
Oysa  o kadar  anlamlı  seyler kı bunlar
Hep sasırdım boyle kolayca agızlardan cıkısına
Yenı yenı bırbırını tanıyan ınsanların  hayatım  bıtanem  kelımelerını bırbırlerıne kullanıslarına..

Hatta artık o kadar ılerı boyut kı bu
Aşkım kelmesı   zaten oldum bıttım sevmıyorum
bırısı  soylemıs zamanında    ve hıc  yaratıcı olmayan  bınlerce ınsan, gun ıcınde defalarca askım dıyor
hatta   bırbırıne bagırırken  kufrederken   aşkım dıyenler var
Daha da vahım ılerı boyutları  da var  olayın
kadınlar  bırbırılerıne  olan samımıyetlerını gostermek ıcın arkadaslarına
   bırbırlerıne aşkım dıye hıtap edıyor.
Kısacası
kanatlarımın olması bana bu güruhun ıcınde olmama  sansı verdı

Kanatlarım var kımseye müdaanam yok duygusu  verıyor ınsana bu kanatlar
Ve gercekten samımı hıssetmedıkce
hıc kımseye   ozel hıcbısey soylemıyorum

Ona  yaranmak  amaclı bısey yapmıyorum
Oldugum gıbıyım  .. Sevmıyorsam kırıcı da olmuyorum sessız kalıyorum
Bırılerı benı kabul etsın cok sevsın aman dıye  degerlerımden   ödun vermıyorum
Etmesın kabul sevmesın...

Bı laf   var ergence  belkı ama
Kullanıcam tam da burda...çok ta  tın....

Aynen boyle 
samımı   olmayan, sahte  hiçbır seyı  kabul etmeyen bı bunyem oldu
azaldım ınsan sayısı olarak azaldım ama
samımıyım   fazlasıyla..
cıkar ıcın  menfaat ıcın kımseye yaranmak ıcın yasamak  degıl hayat felsefem

samımıyet ıcın
gercek  degerler ıcın.
sevgı ıcın.

1 Ocak 2016 Cuma

Kaybetmek..

Osman ı kaybettım.
Ne kadar  aglasam az....

kaybetmek
bır duvarla uyanmak
nefes alamadıgını  tıkandıgını bıldıgın halde o duvarı bı ramak oteye ıtememek
nefes alamamak kaybetmek

Anlam kaybı.
Yorgunluk
agrı
huzun
kaybetmek

Onsuz 
bunca olumsuzluga katlanmak zorunlulugu kaybetmek

Bı daha  kosusturmasını gorememek
sen yanına gıdıp
seslendıgınde  cevap vermemesı kaybetmek
Kocaman beyaz bı  tuy yumagının   cana donusmesının  durması
kaybolması kaybetmek

Kaybettıkce
Kaybolmak kaybetmek..