Yaratıcı insanlar arasında intihar oranı neden bu kadar yüksek?
Kimsenin görmezden gelemeyeceği bir özelliği var bu kişilerin: “Normal” insanlara göre çok daha duyarlılar; hayatın acılarını ve sevinçlerini herkesten daha fazla ve daha derinden duyuyorlar. Bu yüzden de yaralanmalara, incinmelere daha açık oluyorlar.
Romalı büyük filozof, yazar ve devlet adamı Seneca, İmparator Neron’un gönderdiği bir fermanla intihar etmek zorunda kalmıştı. Bir zamanlar hocası, danışmanı ve başbakanı olduğu Neron, ona “damarlarını keserek intihar etmesi” buyruğunu göndermişti. Seneca arkadaşlarının arasında damarlarına dört yara açtı, ölümü beklemeye başladı ama kanının ağır akması yüzünden ölmesi uzun sürüyordu. Sonunda kendisini hamamda, sıcak buharda boğdu. Seneca’nın genç karısı da onunla birlikte damarlarını kesmişti. Ne var ki kadın, Neron’un emriyle kurtarıldı, tedavi edildi ve bir daha kendini öldürmeye kalkışmadı.
Çılgınlık derecesinde bir Japon milliyetçisi olan Yukio Mişima, büyük yazarlık yeteneğini önemsemez gibi davranarak hayatını “Güneş İmparator”a, samuraylar Japonyasını canlandırmaya, dövüş sanatlarına, askerliğe, disipline adamış, ülkesinin yozlaşması olarak gördüğü değişimlere karşı mücadele bayrağı açmıştı. Yanına epey öğrenci de toplamıştı. Bir gün bu öğrencileri alarak bir askeri birliği işgal etti. Balkona çıktı, düşüncelerini özetleyen bir söylev verdi ve seppuku yaptı. Kimonosunu açarak özel bir bıçakla karnını yavaş yavaş, dikkatli bir biçimde soldan sağa doğru keserek bağırsaklarını dışarı döktü. Daha sonra seremoniye katılan en yakın öğrencisi, keskin bir kılıçla yazarın başını uçurdu.
Mayakovski ve Macar şair Attila Jozsef, büyük umutlarla “insanlığın kurtuluşu” olarak gördükleri rejimlerin başındaki politikacıların yarattığı hayal kırıklığına dayanamayarak kendilerini öldürdüler.
Stefan Zweig ise Avrupa kültürüne inanan bir hümanist olarak, Nazi zulmünün uygulamalarını ve o uygar Avrupa’nın korkunç bir barbarlık bataklığına dönüşmesini kabul edemediği için karısı Lotte ile birlikte aşırı dozda ilaç alarak canına kıydı.
Eşiyle birlikte intihar edenler arasında, Londra’da birlikte intihar eden Arthur ile Cynthia Koestler'i anmak gerekir. Karl Marx’ın kızı Jenny de kocası Paul Lafargue ile birlikte intihar etme yolunu seçenlerden.
Ukraynalı büyük romancı ve hikayeci Gogol birtakım ruhi ve akli sorunlarla boğuştuğu için, bir şey yemeyi ve içmeyi reddederek öldürmüştür kendini. Bu acılı süreç dokuz gün sürmüştür.
Rus şiirinin en büyüklerinden olan Sergey Yesenin de ruhsal depremler sonucunda hayatına son verenlerden. Şair birkaç kez hastaneye yatırıldıktan sonra bir otel odasının duvarlarına kendi kanıyla veda şiirini yazdı ve kendini astı.
İngiliz dilinin en önemli romancılarından olan Virginia Woolf artık hayata dayanamadığı için evinin yakınındaki nehir kıyısına gitti, ceplerine ağır taşlar doldurarak suya girdi ve boğuldu.
Amerikalı şair Sylvia Plath ise bir sabah çocukları henüz uyurken, başını gaz fırınının içine sokarak intihar etti. Bu ölüm, yıllar sonra onun üstüne tez yazan şair Nilgün Marmara’nın da 29 yaşında intihar etmesinde rol oynadı.
Fransız yazar Gerard de Nerval de ruhsal hastalıklarla boğuşmuş, birkaç kez sanatoryuma yatırılmıştı. Tedavisi pek bir sonuç vermemiş olmalı ki Nerval de kendini asarak hayatını sonlandırmayı seçen yazarlar kervanına katıldı.
Avcılığıyla ünlü Ernest Hemingway’in son avı kendisi oldu. Çiftesini ağzına sokarak tetiğe bastı. Yaşlılığı kabul etmek istemediği, ölümü bir erkek yiğitliğiyle karşılamak istediği söylendi. Ama Hemingway’in ailesinde de intihar eğilimi vardı. Babası, iki kardeşi ve bir torunu intihar etti.
Romancı Jerzy Kosinski, çocukluğunun Polonyasında savaşın büyük acılarını yaşamıştı ve ruhunda açılan yaralar hiçbir zaman kapanmadı. Bir banyo küvetinde kendisini plastik bir torbayla boğmadan önce “Her zamankinden biraz daha uzun sürecek bir uykuya dalıyorum” diye yazmıştı.
İtalya’da antifaşist hareketin önemli ismi ve bu dilin en büyük yazarlarından Cesare Pavese, depresyon ve aşk acısı yüzünden intihar edenler arasında.
Yasunari Kawabata, Walter Benjamin, Jack London derken liste uzayıp gidebilir.
Orta Doğu ve Türk edebiyatında, 1887 yılında damarlarını kesen ve kendi kanıyla ölüm anlarını not eden Beşir Fuad ve Viyana sefiriyken ağzına havagazı hortumunu sokarak intihar eden şair Sadullah Paşa en bilinen örnekler. Sadullah Paşa’nın intiharını Abdülhamit baskısına bağlayanlar da var, elçilikte aşık olduğu Anna Schumann’ın gayrı meşru bir çocuk doğurmasına da.
Ziya Gökalp de kafasına bir kurşun sıkmış ama ölmemişti.
Ülkesindeki kötü gidişe dayanamadığı için Paris’te intihar eden İranlı yazar Sadık Hidayet, doğu edebiyatında intihar denilince akla gelen ilk isim.
Bizimki gibi ülkelerde entellektüel intiharlarına pek fazla rastlanmamasına karşın
öldürülen, hapsedilen, zulüm gören şair-yazar sayısı çok kabarık.
Belki de bu yüzden intihar etmeye fırsat bulamamışlardır.
Çünkü onların bu işi gören, yaratıcı insanları yavaş veya hızlı ölümlere iten devletleri ve toplumları vardır.
Zülfü Livaneli
21 yorum:
böyle yazıları paylaşmayın insanlar intihara özenebilir
sen gerçek mısın adsız?
lütfen şaka olduğunu soyle
bana
cunku böyle bı yazıdan böyle bı sonucu
ancak şaka gıbı bı ınsan cıkarabılır
en kıbar böyle ıfade edebılıyorum.
Ne kadar sabırlı olmak gerektiğini bir kez daha görmüş olduk bu yorumla:)
Güldüm okurken , haklısın şaka gibi
Bugün özel bir gün ,ben oyumu erken saatlerde kullandım
Dilerim ülkemiz için hayırlı olsun
Sevgiler Öykü
haklısın aslında gulup geçmek gerekiyor
ve evet hayırlı olsun dıyorum Atılla
güzel seyler olsun hepımız ıcın
demişsin ya
katiller niye yaratıcı insalardan çıkar diye.
cevap veriyorum hemen ben de
Çünkü onlar yaratıcılar. Benliklerinde 5 karaktere kadar çıkabiliyorlar.
:)
ben katıller yaratıcı ınsanlardan mı çıkar demısım:)
böyle bısey demedım
dur hatlar karıştı katil intihar olcaktı :)
Baştan alıyorum hemen ;
Demişsin ya yaratıcı insanlar arasında neden bu kadar intihar oranı yüksek diye ;
cevap veriyorum hemen ben de;
Çünkü onlar yaratıcı, herşeyi merak ederler ölümü bile :)
Hah şimdi oldu bence..
Oldu dimi?
:)
tamam sımdı oldu ama şöyle:)
bu yazı bana aıt degıl
yazıyı zulfu lıvanelı yazmış
bı araştırmaya dayandırmış yazısını
orneklendırmıs
ve demıs kı
farkındalıklar artınca
ınsanların ıncınmesı kolaylaşıyor
ve bu da ıntıharı getırıyor
ve devamında da demıs kı
bızım ulkemız de az ıntıhar
nedenine gelınce,
bızım ulkemız de
düşünen kıtap yazan
sıır yazan ınsanların ıntıhar etmesıne gerek te durum da kalmıyor
Çünkü onların adına bu işi gören, yaratıcı insanları yavaş veya hızlı ölümlere iten devletleri ve toplumları vardır
demıs
gulumsedım zaten absalom:)
bunun ıcın bı teşekkür borçluyum sana
bı de bısey okudum az once
onu da paylasmalyım
gunlerın anlam ve onemıne bıaen:)
Dıyor kı ;
Kaybetmek; insanda değer kavramının güçlenmesini sağlar.
Sürekli kazanan insanda değer kavramı yoktur. Onun için her şey değersizdir.
İnsan bazen kaybederek kazanır.
yok yılmak yok
cunku ınanmak onemlıydı burda
ınandıklarının arkasında durmak onemlıydı
bızler ınandıgımız herseyın ne kadar degerlı olduğunu bılenlerdenız
vatanımıza
atamıza
degerlerımıze sonuna kadar sahıp çıkan bır nesılız bız
ve sonuna kadar da
asla boyun eğmeden dımdık ayakta duracağız
varolacagız.
Livaneli yine çok çarpıcı bir yazı kaleme almış. İlk paragraf ve son paragraf beni etkiledi diyebilirim. Son cümle de ne üzücüdür ki fazlasıyla doğru...
aynen katılıyorum güven
ozellıkle son paragraf
cok fazlasıyla uzucu ve gercek
en son mimde sen de varsın öykümm:)
seve seve baharcım
Balkonuna bı kap ıcersınde kuşlara su dolduran kızı hatırladın mı MAVI?
butun canlıları doğayı tasıyabılecek sevgı kanatları var onun
Insanın duyarlılık kıvrımlarını açan
bı kez daha yaşanılası bı hayatın oykusunu yazan güzel kız ÖYkü
demıssın..
gozlerım dolu dolu okUdum
canımsın.
Sürükleyici bir kitap tadında olmuş =) güzel.
enem, bana da beklerim;
http://kardadusenpenguen.blogspot.com
hosgeldın pengu :)
Yorum Gönder