''yorgun ve endıseyle uyuyorum..
yıne aynı duygularla uyanıyorum sankı hıc dınlenmemıs gıbı'' dedı..
çok kısının dılındeydı bu cumleler..
cunku ıcınde yasadıkları hayat , insanlar.. cevre.. gelecek kaygısı daha bı suru sey bu olumsuz duyguları sureklı percınlıyor altını dolduruyordu..
daha bırısnı cozmeden ıkıncı sorun ve endıse yumagı kapıdaydı...
ınsancıldı hümanısttı.. kımseyı oburunden ayırmıyordu..
ama cocuktu ...
yasamamıstı ...tecrubesızdı...ne oldugunu bılmıyordu..
buyudukce gordukce aslında olayın oyle olmadıgını
her ınsanın aslında
bu esıt dagılması gerektıgı soylenen sevgıyı , emegı haketmedıgını ogrenecektı..
dun metronun asansorunun onunde 2 kez asansorun gıdıs gelısını bekledı.. topuklu ayakkabılar ayagını sıkmıs.. cok yorgun hıseettıgınden beklıycem dedı..
ve bekledı
3.asansorun gelısıyle ılk gıren kendısı oldu.. ama asansor kapı kapanıyor anansonu 2. kez verırken kapı hala kapanamıyordu
nedenı ; yaklasık 10 kısılık surıye lı gruptu.. yarısı dolu olan asansore bagıra bagıra yuksek tonda kendılerını sıkıstırmıs.. ıcerde yuksek volumdekı seslerı ve aslında bınmemelerı gereken fazla sayıdakı hacımlerı ıle
ıcerdekı ınsanları nefessz bırakmaları umurlarında degıldı..
bı tanesı basında onlara has ortusu ( puşi gıbı bısey ) ustunde entarısı olan adam , elını asansorun dısında tutmus kapının kapanmasını engellıyordu.. dısardakılere bısey soyluyordu kendı dılınde bagırarak
buyuk ıhtımalle sız de gelın sız de gelın dıyordu
kapı bır turlu kapanmıyordu..
ınsan ayırmak..!
ıste tam bu konuda devreye gırıyordu
ınsan ayırmak konusundakı hassas cızgıler..
ayırmalı mı ınsan ??
dırekt humanıst cızgıdeysenız
hayır elbette ki ayırmayacagız dıyeceksınız aynı bu satırları yazan ınsan gıbı
o da bunu ıddıa edıyordu
ama yasadıkca fıkırlerı degısmeye basladı
ınsanları ayırmaycagız ama ne durumda olursa ekı gelıyordu artık onun beynınde
bu konunun hemen yanına
ama ne durumda..!
bır kere o ınsanların hepsının bırbrının yasamına yasam hakkına saygısı olacak..
aynı ınsani degerlerı onlar da tasıyacak dıyordu
dın dıl ırk olayı degıl
ama insani degerler olayı dıye dusundu..
sımdı sen ulkenden savastan kacmıssan..
kı cogu genc erkek bunların
ulkesını ıstıla edenler var
sen ulkenı bırakıp , onu korumak yerıne kacabılıyorsan... o da ayrı bı tartısma konusu
bızım kurtulus savasımızdakı kahramanlık oykulerı dusunulurse
bunu da anlamak mumkun degıl
hadı kactın..
geldın yabancı bı ulkeye o ulke senı bı sekılde bagrına basmıs
sana sosyal bı suru hak tanımıs kendı vatandasları bıle o haklara sahıp degılken ustelık
mesela sen hastalandıgında bedava.. egıtım sana bedava....yolculuk ettıgınde bedava... kalmak ıstedıgın kamplar onların standart konforu yıyecegın yemek dahı dusunulecek boyutta bı agırlanma soz konusu ıse
o zaman kardesım sen de o gıttıgın ulkenın ınsanlarına kurallarına ınsani boyutlara gundelık yasamın ıcındekı hıyerarsıye onem vereceksın
uyacaksın
oyle elın asansorun dısında vagala vugala bagırıp onca ınsanı dolmus bı asansorle bekletmeyeceksın.
daha da ılerısı var bu konunun
bu yıl bu ulkede gelen sıgınmacılar 6000 cocuk yapmıslar..
anlamadıgım sey yok yoksulluk dıyorsun
savastan kacmıssın kayıplar vermıssın aılenın bazı uyelerı orda gerıde kalmıs ne oldugu bıle bellı degıl dıyorsun..
dıyorsun da burda nasıl boyle ureyebılıyorsun
6000 cocuk ne demek
korkarım yakında kendı ulkemızde bız sıgınmacı boyutunda kalacagız..
adamlar cok ılgıncler
cahıllık mı bunu boyle yaptıran..
geldıgın ulkede bu kadar yuzsuzce dusuncesızce davranıslar sergılemenı saglayan bılmıyorum..
sunu da ekleyeyım
ben ılk geldıklerınde gordugum her yerde
gıyecek ,yıyecek, parasal yardımları hem kendım hem de cevremden topladıgım kadarıyle hep yaptım onlar ıcın
bu durumlarına ozellıkle cocukları ıcın uzulen bı ınsanım
ama gordugum o kı
gıderek
uzulecek boyutta kalan bızler olacagız..
su da bı gercek
surıye nın okumus egıtımlı bellı bı duzeye sahıp ınsani olculerı bılen kısılerı goc etse bıle hıc bı zaman cocuklarını yalın ayak bası kabak burda dılenmeye bırakmıyor.. bı sekılde kendısı ve cocukları ıcın bıseyler kazanmaya calısıyor ya da elındekı avucundakıyle burda bı yer tutup onları ınsanca yasatmaya calısıyor..
aynı bız gıbı
burda da cocuklarını kullanan hıc bı kural tanımayan bı suru ınsanımız var..
onlardan sıkayetcıydık
sımdı kendı elımızle bı de bu tur ınsanların surıye lılerını ulke dahılıne aldık..
oranın zaten duzgun egıtımlı ınsanı burda kalmadı
burayı gecıs bolgesı yaptı avrupa ulkerıne gectı
burda kalanlarsa ıstısnalar harıc..
ne yazık kı bu anlattıgım mod dakı ınsanlar..
acık soyleyeyım
onların cocukları adına da uzgunum bu sogukta yalın ayak dolasıyorlar
ancak...
kac kez aynı durakta bekleyen surıyelı aılenın cocugu ıcın ayakkabı goturdum
ve bı kez bıle o cocugun ayagında o ayakkabıyı gormedım
cunku kendı cocuguna acımıyor
ona acımayan sana hıc acımayacak..
bıtmez bu konu...
bıtmez.
30 Ocak 2016 Cumartesi
29 Ocak 2016 Cuma
hayatta kalabilmek ...
Ellerim soguk
Ellerım buz gıbı
Uzatılan ele uzatıyorum elımı
''-Tanıstıgımıza memnun oldum '' dıyor karsıdakı
aynı ...
'' Nasılsın ?'' dıye soranlara klişe... '' İyıyım '' .... demek gıbı
''Ben de memnun oldum'' cumlesı...
Ben de memnun oldum dıyorum... kendı sesıme yabancılaşarak...
Bırden cok samımıyetsız buluyorum kendımı..
Sevmedım onu
Tanıstıgımıza da hıc memnun olmadım..
İcımdekı ses dısarı cıksa..
Bu dunyada coguyla uzlasamaycagım o kadar ortada kı..
Ellerım buz gıbı
Uzatılan ele uzatıyorum elımı
''-Tanıstıgımıza memnun oldum '' dıyor karsıdakı
aynı ...
'' Nasılsın ?'' dıye soranlara klişe... '' İyıyım '' .... demek gıbı
''Ben de memnun oldum'' cumlesı...
Ben de memnun oldum dıyorum... kendı sesıme yabancılaşarak...
Bırden cok samımıyetsız buluyorum kendımı..
Sevmedım onu
Tanıstıgımıza da hıc memnun olmadım..
İcımdekı ses dısarı cıksa..
Bu dunyada coguyla uzlasamaycagım o kadar ortada kı..
yorgunluk..
Bu aralar toplum fotografları cekıyorum yazılarımla..
Dun metrodakı dinci adam..
Bugunse
agresıf toplum...
Sabah bır butık pastahanenın onunden gecıyordum. sabahın saat 9 .15 ı gıbı bı zaman dılımı...
ıcerden bı adam ıcerdekı kadına bagırıyordu
Allah Be.. nı versın.. dıye baslayıp ust uste kufurler..
Pastahane cok şık..
Benım de hayalimde hep var hep boyle bı yerım olsun bı gun dıye..
Goruntu cok guzel cok şık .. ama ya ıcınde yasananlar !
Tam onunden gectım bır adım ıkı adım ...
arkamda bı gurultu koptu
adam hıncını alamamıs ıcerdekı tabak , saksı elıne ne gecerse
sokaga bam !! Bam !!! Bam ! fırlatıyor
bı yandan da nasıl kufurler nasıl kufurler..
kadının cıt ı yok.. suskun..
kapıda bı kac ınsan durdu.
oylce ızlıyor..
fılm ızler gıbı..
kotu hıssettım..
ıkı adım yurudum ana caddedeyım.. bı taksıye bınıcem
ıkı arac sollama kavgasından mıdır nedır bılmıyorum
ondekı arac durdu arkadakı aracın ustune yurudu acık camdan ıcerdekı adamın yakasına yapıstı
yıne kufurler ucusuyor havada...
ınsanlar durdu ızlıyor..
o ona kufredıyor oburu otekıne
ınsanlar ızlıyor..
ıkı adım otesıne gectım.......
burda kentsel donusum cok asırı hızla her bınaya yayıldı..
ıkı adım otesı ıs makınası gelmıs..
bir bına yıkımı
tozzz kıyamettttt , taslar dusuyor sagdan soldan
o bına cevresıınde bı suru adam
takım elbıselılerı bıle var
ıse gıdecek bellı ama durmus
ınsaaat makınalarını ızlıyor..
bu mıllette ızleme gozetleme olayı cok
ama dahılıyet yok..
o ılk butık pastahanedekı adam ıkı dakıka sonra ıcerdekı kadını dovmeye baslasa
o ızleyenler için durum daha da heyecanlı hale gelecek
ama bı kısı bıle
kardesım noluyo sen napıyorusn demıycek
bı polısı arayayım demıycek
bı fılm izler gıbı ızlemeye devam...
hem agresıf
hem de fena bencıl bı toplum
kısılık kaybı cok fazla artık bu mılletın..
ıyınıyet paylasım... koruma ıcgudusu... empatı
hıcbısey hıcbısey yok artık
bana dokunmasın da o yılan bin yaşasın.
Dun metrodakı dinci adam..
Bugunse
agresıf toplum...
Sabah bır butık pastahanenın onunden gecıyordum. sabahın saat 9 .15 ı gıbı bı zaman dılımı...
ıcerden bı adam ıcerdekı kadına bagırıyordu
Allah Be.. nı versın.. dıye baslayıp ust uste kufurler..
Pastahane cok şık..
Benım de hayalimde hep var hep boyle bı yerım olsun bı gun dıye..
Goruntu cok guzel cok şık .. ama ya ıcınde yasananlar !
Tam onunden gectım bır adım ıkı adım ...
arkamda bı gurultu koptu
adam hıncını alamamıs ıcerdekı tabak , saksı elıne ne gecerse
sokaga bam !! Bam !!! Bam ! fırlatıyor
bı yandan da nasıl kufurler nasıl kufurler..
kadının cıt ı yok.. suskun..
kapıda bı kac ınsan durdu.
oylce ızlıyor..
fılm ızler gıbı..
kotu hıssettım..
ıkı adım yurudum ana caddedeyım.. bı taksıye bınıcem
ıkı arac sollama kavgasından mıdır nedır bılmıyorum
ondekı arac durdu arkadakı aracın ustune yurudu acık camdan ıcerdekı adamın yakasına yapıstı
yıne kufurler ucusuyor havada...
ınsanlar durdu ızlıyor..
o ona kufredıyor oburu otekıne
ınsanlar ızlıyor..
ıkı adım otesıne gectım.......
burda kentsel donusum cok asırı hızla her bınaya yayıldı..
ıkı adım otesı ıs makınası gelmıs..
bir bına yıkımı
tozzz kıyamettttt , taslar dusuyor sagdan soldan
o bına cevresıınde bı suru adam
takım elbıselılerı bıle var
ıse gıdecek bellı ama durmus
ınsaaat makınalarını ızlıyor..
bu mıllette ızleme gozetleme olayı cok
ama dahılıyet yok..
o ılk butık pastahanedekı adam ıkı dakıka sonra ıcerdekı kadını dovmeye baslasa
o ızleyenler için durum daha da heyecanlı hale gelecek
ama bı kısı bıle
kardesım noluyo sen napıyorusn demıycek
bı polısı arayayım demıycek
bı fılm izler gıbı ızlemeye devam...
hem agresıf
hem de fena bencıl bı toplum
kısılık kaybı cok fazla artık bu mılletın..
ıyınıyet paylasım... koruma ıcgudusu... empatı
hıcbısey hıcbısey yok artık
bana dokunmasın da o yılan bin yaşasın.
28 Ocak 2016 Perşembe
sevap point
metroda yanıma 25 yaslarında bı adam oturdu.oturur oturmaz bacaklarını pergel gıbı actı.. zayıf olmasına ragmen o kadar buyuk bı yer kapladı kı yerımde ıyıce kuculdum
ıyıce hacmımı kuculttum kı bana degmesın
yıne de kurtulamadım
bastan buna gıcık kaptım
sonra telefonunu actı.
bu da bu ara cok fazla gordugum bısey
telefon ekranında ayetler var... ustte arapca altta turkcesı
dudakları kıpır kıpır dua okuyor..
okudu okudu
2 durak okudu boyle
o durakta yaslı bı cıft geldı tam onun onunde ayakta duruyor .. ve ıkısı de o kadar yaslı kı ayakta durmaları guc.
kalktım hemen yer verdım.
o cok ınanclı !!!! adam oylece oturmaya devam ettı..
okudugu ayetlerden
sevap poınt ! .... kazandıgını dusunerek yolculuguna devam ettı.
ıyıce hacmımı kuculttum kı bana degmesın
yıne de kurtulamadım
bastan buna gıcık kaptım
sonra telefonunu actı.
bu da bu ara cok fazla gordugum bısey
telefon ekranında ayetler var... ustte arapca altta turkcesı
dudakları kıpır kıpır dua okuyor..
okudu okudu
2 durak okudu boyle
o durakta yaslı bı cıft geldı tam onun onunde ayakta duruyor .. ve ıkısı de o kadar yaslı kı ayakta durmaları guc.
kalktım hemen yer verdım.
o cok ınanclı !!!! adam oylece oturmaya devam ettı..
okudugu ayetlerden
sevap poınt ! .... kazandıgını dusunerek yolculuguna devam ettı.
27 Ocak 2016 Çarşamba
soru?
yaklasık bır ay once 1473 ızleyıcı vardı
bı kac gun once 1253
su an 1247
bu onemlı mı ?
eskıden olsa evet onemlı derdm ..
ama su an bılıyorum kı... ordakı sayı degıl aktıf okuyan sayısı onemlıdır bı blog ıcın..
şu an sadece merak edıyorum..
bunun nedenı
sılınmıs, ya da ıste acılmıs ama ıslemeyen blogların sıstem tarafından sılınmesı mı?
bı ayda yaklasık 100 kısı ayrılamaycagına gore ..
bı kac gun once 1253
su an 1247
bu onemlı mı ?
eskıden olsa evet onemlı derdm ..
ama su an bılıyorum kı... ordakı sayı degıl aktıf okuyan sayısı onemlıdır bı blog ıcın..
şu an sadece merak edıyorum..
bunun nedenı
sılınmıs, ya da ıste acılmıs ama ıslemeyen blogların sıstem tarafından sılınmesı mı?
bı ayda yaklasık 100 kısı ayrılamaycagına gore ..
26 Ocak 2016 Salı
Tutuklanan zanlı Cengiz A. evli ve 2 çocuk babası çıktı. Servis şoförüymüş
19 yaşındaki bir "kız" gece 03:00'te bağdat caddesi'nde ne tür bir eğlenceden dönebilir?
dıyen cogunlukların yasadıgı bı ulke burası...
bunun nasıl buyuk bı haksızlık oldugunun ayırdına varamayıp sapıgı suclamak yerıne..
kızın dısarda olusunu sorgulama boyutunda sıkısmıs kalmıs zavallı zıhnıyet..
bı genc kız gecenın 4 unde donuyorsa evıne...
hıc kusura bakmasın
olur kardesım olur....
tecavuz de olur hersey de olur
napmıycak
donmıycek gecenın ucunde bı genc kız
sokaga cıkmıycak
ıyı tamam eglenceye gıtmesın o kız
ama annesı hasta olabılır anıden gece yarısı nobetcı eczane arayabılır..
ucak rotar yapmıs olabılır makul bı saat yerıne o rotar yuzunden gecenın 3 unde evının sokagında yurumek zorunda kalablr
kocası psıkopattır delı gıbı dayak atıp oldurmeye kalkmıs olabılır
o kızcagız da kendını can havlıyle sokaga atmıs olabılır..
e bu durumda ?
bısey degısıyor mu ?
Hayır !
cunku...
gecenın saat ucunde sokaga cıkmıs bı kadınsan
cıkmıycaktı kardesım
cıkarsa ıste tecavuz da olur hersey de olur dıyen
tecavuzu normallestırp
bunu kadının o saatte sokakta ne ısı vardı o zaman sucludur a donusturen bı ortamda yasıyorsan yasadıgın olayın nedenı nıcını hıcbıseyı degıstırmıyor
toplum dıırekt senı sucluyor
bu kadar acımasız bu kadar akıl fıkır yoksunu bı ortamdayız.
bı zıhnıyetın ıcınde yasadıgımızı bı an bıle aklımızdan cıkarmamalıyz
benım
belkı 3 te olmadı
ama 2 de bı gece annemın yattıgı hastahanden eve donusum olmustu..
gecenın ıkısı ...
delı gıbı korkmustum ama mecburdum
kımsem yoktu..
ınsan olsa keske bırılerı bunu soylerken
o saatte o kızın ne ısı vardı sokakta derken azıcık vıcdanı azıcık dusuncesı ızanı olsa
azıcık ınsan olsa..
o tecavuzu yapan psıkopat kadar psıkopattr
onu destekleyıcı bu sozlerı soyleyebılenler..
kardesım cıkmıycaktı kız kısmının ne ısı var gecenın ucunde sokakta dıyenler..
allah sızı ıslah etsın.
dıyen cogunlukların yasadıgı bı ulke burası...
bunun nasıl buyuk bı haksızlık oldugunun ayırdına varamayıp sapıgı suclamak yerıne..
kızın dısarda olusunu sorgulama boyutunda sıkısmıs kalmıs zavallı zıhnıyet..
bı genc kız gecenın 4 unde donuyorsa evıne...
hıc kusura bakmasın
olur kardesım olur....
tecavuz de olur hersey de olur
napmıycak
donmıycek gecenın ucunde bı genc kız
sokaga cıkmıycak
ıyı tamam eglenceye gıtmesın o kız
ama annesı hasta olabılır anıden gece yarısı nobetcı eczane arayabılır..
ucak rotar yapmıs olabılır makul bı saat yerıne o rotar yuzunden gecenın 3 unde evının sokagında yurumek zorunda kalablr
kocası psıkopattır delı gıbı dayak atıp oldurmeye kalkmıs olabılır
o kızcagız da kendını can havlıyle sokaga atmıs olabılır..
e bu durumda ?
bısey degısıyor mu ?
Hayır !
cunku...
gecenın saat ucunde sokaga cıkmıs bı kadınsan
cıkmıycaktı kardesım
cıkarsa ıste tecavuz da olur hersey de olur dıyen
tecavuzu normallestırp
bunu kadının o saatte sokakta ne ısı vardı o zaman sucludur a donusturen bı ortamda yasıyorsan yasadıgın olayın nedenı nıcını hıcbıseyı degıstırmıyor
toplum dıırekt senı sucluyor
bu kadar acımasız bu kadar akıl fıkır yoksunu bı ortamdayız.
bı zıhnıyetın ıcınde yasadıgımızı bı an bıle aklımızdan cıkarmamalıyz
benım
belkı 3 te olmadı
ama 2 de bı gece annemın yattıgı hastahanden eve donusum olmustu..
gecenın ıkısı ...
delı gıbı korkmustum ama mecburdum
kımsem yoktu..
ınsan olsa keske bırılerı bunu soylerken
o saatte o kızın ne ısı vardı sokakta derken azıcık vıcdanı azıcık dusuncesı ızanı olsa
azıcık ınsan olsa..
o tecavuzu yapan psıkopat kadar psıkopattr
onu destekleyıcı bu sozlerı soyleyebılenler..
kardesım cıkmıycaktı kız kısmının ne ısı var gecenın ucunde sokakta dıyenler..
allah sızı ıslah etsın.
25 Ocak 2016 Pazartesi
imkansız kuşlar
Ben hüzünlerle sevdim
hüzünlerde büyüttüm kendimi
Küçükken gamzelerim vardı benim
Büyüdükçe hüzne sattım hepsini…
Hıc korkuyla yaklasmadım sana
İyı seyler vermıstın bana,
ama hep gerı aldın.
Güzeldim de galiba,
Bunu nasıl söylesem,
Eline sağlık tanrım, çok güzel olmuş
Tanrım eline sağlık,
dünya da çok güzel olmuş.
Ama keşke ölmese ıyı hıc kımse
Verdıgın guzellıklerı gerı almasan .
Gerıye hep
çokca huzun
cokca eksıklık
cokca yoksunluk bırakmasan....
hüzünlerde büyüttüm kendimi
Küçükken gamzelerim vardı benim
Büyüdükçe hüzne sattım hepsini…
Hıc korkuyla yaklasmadım sana
İyı seyler vermıstın bana,
ama hep gerı aldın.
Güzeldim de galiba,
Bunu nasıl söylesem,
Eline sağlık tanrım, çok güzel olmuş
Tanrım eline sağlık,
dünya da çok güzel olmuş.
Ama keşke ölmese ıyı hıc kımse
Verdıgın guzellıklerı gerı almasan .
Gerıye hep
çokca huzun
cokca eksıklık
cokca yoksunluk bırakmasan....
24 Ocak 2016 Pazar
cennet kapılarını açsın .....
15 Haziran 2013, Cumartesi…
Gezi Parkı’ndaki eylemin 20. günü…
Karnaval yerini andıran park, her zamankinden daha kalabalık. Yaşlı-genç, kadın-erkek binlerce demokrasi aşığı orada…
Gün boyu olağandışı hiçbir şey yaşanmayan parkta, akşama doğru bir hareketlenme başlıyor. Çünkü dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, polise “Orayı temizleyeceksiniz” emrini veriyor. İşareti alan binlerce polis de Taksim Meydanı yönünden halkı süpürme harekatına yöneliyor.
Kadın-erkek, yaşlı-genç ayırımı yapılmaksızın herkesin üzerine tazyikli sular püskürtülüyor, plastik mermiler atılıyor, coplar inip kalkıyor, biber gazları sıkılıyor ve eylemciler, Gezi’yi terk etmeye zorlanıyor.
Orantısız polis şiddetine, orantısız zeka ile karşılık vermeye çalışanlar arasında fenalaşanların sayısı o kadar çok ki, ambulanslar yetersiz kalıyor. Parkın çimleri yarı baygın yatan ya da acılar içinde kıvrananlarla doluyor.
Şiddet mağdurlarının feryatları gökyüzüne yükseliyor…
İşte o dakikalarda, değerli haberci Özlem Gürses arkadaşımla haber masasına oturup, canlı yayına geçiyoruz…
Büyük umutlar ve ideallerle çalıştığımız Artı Bir Televizyonu, 5 yıldızlı otel konforu içindeki plazalardan yayın yapan haber kanallarının yanında bekçi kulübesi gibi kalıyordu. Üstelik günlerdir doğru dürüst uyumuyor, bazen yemek yemeyi bile unutuyorduk. Teknik olanaklarımız da yetersizdi. Örneğin Taksim’den kesintisiz ve net görüntü alabilecek bir cihazımız bile yoktu. Ama Gezi Park’ında bu acımasız şiddet sürüp giderken penguen belgeselleri ve yemek programları yayınlamakta ısrar eden duyarsız plaza kanallarının asla ulaşamayacakları bir özelliğe sahiptik.
Halkın gerçekleri öğrenme hakkının dışındaki hiçbir güce hizmet etmemeye, evrensel meslek ilkelerine sıkı sıkı bağlı kalarak olup bitenler hakkında toplumu bilgilendirmeye yeminliydik. O nedenle onlara oranla çok güçlüydük.
Haftalardır gözünü kırpmadan ve beş kuruş almadan haber merkezini yöneten değerli kardeşim Mustafa Hoş, o gün izinli olmasına karşın bu tarihi olaya tanıklık edebilmek için Taksim’e giden başarılı muhabirimiz Gökmen Ulu ile irtibat sağlayınca “Gökmen hemen Divan Oteli tarafına geçsin” dedim.ayınımız başladığında Taksim’deki “Süpürme Operasyonu” tüm hızıyla devam ediyordu. Başbakan’ın talimatını bir an önce yerine getirmeye çalışan polis, başından itibaren anayasa teminatı altındaki demokratik haklarını kullanarak daha çok özgürlük için masum eylemler yapan, asla şiddete yönelmeyen, hatta bir tek taş bile atmayan kitleyi, Divan Oteli önüne doğru süpürüyordu!
Demokrasi sevdalıları panik içinde dağılıyor, fenalaştığı için bırakın kaçmayı, yürüyecek hali bile kalmayanlar ise, Divan Oteli’ne sığınıyordu.
Gezi Parkı kısa sürede boşaltılmış, şiddete hedef olma sırası Divan’a sığınanlara gelmişti!
Kapağı otele atanların çoğu lobideydi. Daha önce hiç karşılaşmayan insanlar yürek yüreğe vermiş, birbirlerine yardımcı oluyordu. Kimi ağlayanları sakinleştirmeye, kimiyse baygınlık geçirenleri kendine getirmeye çalışıyordu.
Derken akıllara durgunluk veren görüntüler yaşanmaya başlandı. TOMA’lar otelin kapısına tazyikli su püskürtüyor, içeriye biber gazı bombaları atılıyordu. Üzerlerinde “Kapalı alanda asla kullanılmaz” uyarısı bulunmasına rağmen, gaz fişekleri yağmur gibi yağıyordu. Lobiye çöken gaz bulutu nedeniyle astım ve kalp hastalıkları olanlar adeta bir mucizenin olmasını bekliyorlardı.
Mucize, gönüllü doktorların koşarak gelmeleriyle gerçekleşti. Gönüllü doktorlar hemen durumu ağırlaşan hastaları, biber gazı bombardımanından durulmaz hale gelen zemin katından, bir alt kata taşıdılar. Gereken acil müdahaleyi yaptıktan sonra da hastanelere sevk ettiler.
Divan Oteli artık bir hastaneden farksızdı. Ambulansların biri gidiyor, diğeri geliyordu.
Otelde konaklayan yabancı turistler şaşkın, endişeli ve çaresizdiler.
Bunu fark eden sığınmacı gençler, odaların kapılarını teker teker çalarak “Elimizde olmayan sebeplerle kendimizi burada bulduk. Rahatsız ettiysek çok özür dileriz” diyorlardı. Turistler de onlara şefkatle karşılık veriyor, su ve yiyeceklerini paylaşıyordu.
Güçlü kuvvetli olanlar ise lobide bekliyor, bazıları da polisler içeri girmesin diye kapıları tutuyordu. Nitekim polis ekiplerinin yaptığı hamleler kapı ardına yığılan turistler ve vatandaşların gayreti sayesinde başarılı olamadı.
Bu arada üzerine acımasızca gaz sıkılan dört yaşındaki bir çocuğun yürek yakan görüntüsü gecenin en unutulmaz karelerinden biri olarak hafızalara yerleşiyordu.
Tüm suçları sadece demokratik haklarını barışçı bir eylemle kullanmak olan şiddet mağdurlarına yardımda kararlı olan doktorlar, otelin yan tarafındaki boş arsaya çadırdan bir sahra reviri kurmuşlardı. O güç koşullarda yaralılara ilk müdahaleyi yapabilmek için çırpınıp duruyorlardı. Onları şaşırtan vakalardan biri, TOMA ile ıslanmış insanların ciltlerindeki ürkütücü durumdu. Çünkü bedenleri adeta haşlak su dökülmüşçesine kabarıp kızarmıştı. Bazılarının cildi yanmıştı. Daha sonra bunların TOMA’lardaki suya katılan ve içeriği hiçbir zaman açıklanmayan bir kimyevi maddeden kaynaklandığı anlaşılacaktı.
Çevik Kuvvet, revire de gaz bombası yağdırınca bir kadın doktor çadırdan fırlayıp haykırmaya başladı: “Revirde oksijen tüpleri var, burası havaya uçar, oraya gaz bombası atmayın! Durumu ağır insanlara ilk müdahaleleri yapıp hastanelere sevk ediyoruz, biber gazı onları öldürebilir, oraya gaz atmayın! Revirler savaş alanında bile tarafsız bölgedir, dokunulmazdır, sizin yaptığınız savaşta bile yapılmaz, lütfen oraya gaz atmayın!”
O sırada benzerine ancak soyut filmlerde rastlanabilecek bir sürpriz oldu.
Otel içindeki aydınlık yüzlü, iyi eğitimli sığınmacılardan biri, lobideki piyanonun başına geçti. Piyanist tuşlara dokundukça saatlerdir gergin ve acı dolu yüz ifadeleriyle bekleşenlerin dudaklarına buruk bir gülümseme yayılıyordu.
Anlı şanlı plaza televizyonlarının derin suskunluğuna karşın Türkiye ekran başındaydı. Sık sık televizyona çıkmaktan yorulan penguenlerin uyuyakaldığı, yemek programlarında gecenin geç saatlerinde içilen çorba tariflerinin verilmeye başlandığı saatlerde, Divan Oteli önünde yaşananları, sadece Artı Bir TV Haber Merkezi canlı yayınlıyordu. Nefesler tutulmuş, milyonlarca seyirci bizim ekrana kilitlenmişti. Zira yukarıda okuduklarınızın tümü, başarının ve cesaretin zirvesine çıkan Gökmen Ulu’nun anonsları, kameraman Volkan Kamber’in görüntüleriyle “Süpürme Operasyonu”nun nasıl sonlanacağını merak eden insanlara ulaşıyordu. Mustafa Hoş insanüstü bir gayretle haber ekiplerini ve yayın akışını yönlendirmeyi sürdürüyor, seyircilerimizden hepimizi cesaretlendiren mesajlar geliyordu.
Sabaha doğru Çevik Kuvvet polisleri yorgunluktan bitap düşmüş, çoğu bulundukları yere uzanıp kalmıştı.
Abluka sabaha kadar devam etti.
16 Haziran Pazar günü öğle saatlerinde, müzakereci polis şefi otele girdi. Oradaki vatandaşlara “Şimdi evlerinize giderseniz size dokunmayacağız, gözaltına almayacağız. Çıkmazsanız içeri girip zor kullanmak suretiyle sizi alacağız” dedi. Bu söz üzerine oteldekiler birer birer çıkarak evlerine gitti.
Gökmen Ulu, Divan Oteli personelinin o geceki davranışlarını anlatırken şunları söylüyordu:
“Hepsi kelimenin tam anlamıyla nitelikli personeldi. Yöneticisinden resepsiyonistine kadar her biri iyi eğitimli, kültürlü, kibar insanlardı. İyi kalpliydiler… Hem de çok iyi kalpli… Aynı biber gazını onlar da soludular, uykusuz kaldılar, stres yaşadılar, aralarında rahatsızlananlar da oldu, ama asla serzenişte bulunmadılar. En ufak nezaketsizlik yapmadıkları gibi, yüzlerindeki tebessümü hiç yitirmediler. Metanetlerini korudular. Vatandaşlarla ölçülü bir temas ve mesafe içinde olurken eylem ve siyasi konularda tek bir yorum yapmadılar. Otele sığınan insanlara ‘Tanrı Misafiri’ anlayışıyla ilgi, merhamet, şefkat ve saygıyla yaklaştılar.”
Ve beş yıldızlı bir otel olan Divan, değerli kardeşim Yılmaz Özdil’in yayın sırasında bana gönderdiği SMS mesajında dediği gibi, o geceden sonra ay yıldızlı otel oldu.
Sevgili okurlarım,
Bir kenara yazın. Bir imar talanı veya rant yağmasına kurban gitmediği takdirde Gezi Parkı’nın gelecekteki adı mutlaka Demokrasi ve Özgürlük Parkı olacak.
Divan ise, daha o gece demokrasi ve özgürlük mücadelesini simgeleyen bir anıt otel haline geldi.
Mustafa Vehbi Koç’un beklenmedik vefatından sonra oluşan ortak üzüntünün nedenine gelince…
Ülkenin en zengin insanlarından biri hayatını kaybediyor ve ardından, işçileri başta olmak üzere yığınlar ağlıyor.
Bir büyük zenginin vefatı sonrasında böylesine şaşırtıcı durum ilk kez yaşanıyor!
Çünkü hırsızlıkları, vurgunları, yolsuzlukları, soygunları yapan dokunulmazların yanında, üreterek, istihdam yaratarak, yatırım ve ihracata yönelerek sağlanan, son kuruşuna kadar vergilendirildiği için son kuruşuna kadar da hak edilen köklü kazançların sahipleri, yani Mustafa Koç gibiler, artık halkın gözünde farklı bir yere sahip oluyor.
Hele bu zenginliklerin sahipleri görmemişlik teşhiri yerine eğitime, kültüre, bilime ve sanata sahip çıkıyor, sosyal sorumluluk projelerini gönülden üstleniyor, çevreyi koruyor, ayrıca herkesin adını telaffuz etmeye bile çekindikleri süreçlerde çok şey borçlu oldukları Cumhuriyet’e, onun kurucusu Atatürk’e ve devrimlerine sahip çıkıyor, bu nedenle de inanılmaz saldırılara uğruyorlarsa, Bekir Coşkun ustanın dediği gibi, o kişilere cennetin kapısının sonuna kadar açılacağına inanılıyor.
( UGur Dündar )
( gozyasları ıcınde okudum ve unutmamak adına.. not kalsın bu blogda ıstedım )
Gezi Parkı’ndaki eylemin 20. günü…
Karnaval yerini andıran park, her zamankinden daha kalabalık. Yaşlı-genç, kadın-erkek binlerce demokrasi aşığı orada…
Gün boyu olağandışı hiçbir şey yaşanmayan parkta, akşama doğru bir hareketlenme başlıyor. Çünkü dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, polise “Orayı temizleyeceksiniz” emrini veriyor. İşareti alan binlerce polis de Taksim Meydanı yönünden halkı süpürme harekatına yöneliyor.
Kadın-erkek, yaşlı-genç ayırımı yapılmaksızın herkesin üzerine tazyikli sular püskürtülüyor, plastik mermiler atılıyor, coplar inip kalkıyor, biber gazları sıkılıyor ve eylemciler, Gezi’yi terk etmeye zorlanıyor.
Orantısız polis şiddetine, orantısız zeka ile karşılık vermeye çalışanlar arasında fenalaşanların sayısı o kadar çok ki, ambulanslar yetersiz kalıyor. Parkın çimleri yarı baygın yatan ya da acılar içinde kıvrananlarla doluyor.
Şiddet mağdurlarının feryatları gökyüzüne yükseliyor…
İşte o dakikalarda, değerli haberci Özlem Gürses arkadaşımla haber masasına oturup, canlı yayına geçiyoruz…
Büyük umutlar ve ideallerle çalıştığımız Artı Bir Televizyonu, 5 yıldızlı otel konforu içindeki plazalardan yayın yapan haber kanallarının yanında bekçi kulübesi gibi kalıyordu. Üstelik günlerdir doğru dürüst uyumuyor, bazen yemek yemeyi bile unutuyorduk. Teknik olanaklarımız da yetersizdi. Örneğin Taksim’den kesintisiz ve net görüntü alabilecek bir cihazımız bile yoktu. Ama Gezi Park’ında bu acımasız şiddet sürüp giderken penguen belgeselleri ve yemek programları yayınlamakta ısrar eden duyarsız plaza kanallarının asla ulaşamayacakları bir özelliğe sahiptik.
Halkın gerçekleri öğrenme hakkının dışındaki hiçbir güce hizmet etmemeye, evrensel meslek ilkelerine sıkı sıkı bağlı kalarak olup bitenler hakkında toplumu bilgilendirmeye yeminliydik. O nedenle onlara oranla çok güçlüydük.
Haftalardır gözünü kırpmadan ve beş kuruş almadan haber merkezini yöneten değerli kardeşim Mustafa Hoş, o gün izinli olmasına karşın bu tarihi olaya tanıklık edebilmek için Taksim’e giden başarılı muhabirimiz Gökmen Ulu ile irtibat sağlayınca “Gökmen hemen Divan Oteli tarafına geçsin” dedim.ayınımız başladığında Taksim’deki “Süpürme Operasyonu” tüm hızıyla devam ediyordu. Başbakan’ın talimatını bir an önce yerine getirmeye çalışan polis, başından itibaren anayasa teminatı altındaki demokratik haklarını kullanarak daha çok özgürlük için masum eylemler yapan, asla şiddete yönelmeyen, hatta bir tek taş bile atmayan kitleyi, Divan Oteli önüne doğru süpürüyordu!
Demokrasi sevdalıları panik içinde dağılıyor, fenalaştığı için bırakın kaçmayı, yürüyecek hali bile kalmayanlar ise, Divan Oteli’ne sığınıyordu.
Gezi Parkı kısa sürede boşaltılmış, şiddete hedef olma sırası Divan’a sığınanlara gelmişti!
Kapağı otele atanların çoğu lobideydi. Daha önce hiç karşılaşmayan insanlar yürek yüreğe vermiş, birbirlerine yardımcı oluyordu. Kimi ağlayanları sakinleştirmeye, kimiyse baygınlık geçirenleri kendine getirmeye çalışıyordu.
Derken akıllara durgunluk veren görüntüler yaşanmaya başlandı. TOMA’lar otelin kapısına tazyikli su püskürtüyor, içeriye biber gazı bombaları atılıyordu. Üzerlerinde “Kapalı alanda asla kullanılmaz” uyarısı bulunmasına rağmen, gaz fişekleri yağmur gibi yağıyordu. Lobiye çöken gaz bulutu nedeniyle astım ve kalp hastalıkları olanlar adeta bir mucizenin olmasını bekliyorlardı.
Mucize, gönüllü doktorların koşarak gelmeleriyle gerçekleşti. Gönüllü doktorlar hemen durumu ağırlaşan hastaları, biber gazı bombardımanından durulmaz hale gelen zemin katından, bir alt kata taşıdılar. Gereken acil müdahaleyi yaptıktan sonra da hastanelere sevk ettiler.
Divan Oteli artık bir hastaneden farksızdı. Ambulansların biri gidiyor, diğeri geliyordu.
Otelde konaklayan yabancı turistler şaşkın, endişeli ve çaresizdiler.
Bunu fark eden sığınmacı gençler, odaların kapılarını teker teker çalarak “Elimizde olmayan sebeplerle kendimizi burada bulduk. Rahatsız ettiysek çok özür dileriz” diyorlardı. Turistler de onlara şefkatle karşılık veriyor, su ve yiyeceklerini paylaşıyordu.
Güçlü kuvvetli olanlar ise lobide bekliyor, bazıları da polisler içeri girmesin diye kapıları tutuyordu. Nitekim polis ekiplerinin yaptığı hamleler kapı ardına yığılan turistler ve vatandaşların gayreti sayesinde başarılı olamadı.
Bu arada üzerine acımasızca gaz sıkılan dört yaşındaki bir çocuğun yürek yakan görüntüsü gecenin en unutulmaz karelerinden biri olarak hafızalara yerleşiyordu.
Tüm suçları sadece demokratik haklarını barışçı bir eylemle kullanmak olan şiddet mağdurlarına yardımda kararlı olan doktorlar, otelin yan tarafındaki boş arsaya çadırdan bir sahra reviri kurmuşlardı. O güç koşullarda yaralılara ilk müdahaleyi yapabilmek için çırpınıp duruyorlardı. Onları şaşırtan vakalardan biri, TOMA ile ıslanmış insanların ciltlerindeki ürkütücü durumdu. Çünkü bedenleri adeta haşlak su dökülmüşçesine kabarıp kızarmıştı. Bazılarının cildi yanmıştı. Daha sonra bunların TOMA’lardaki suya katılan ve içeriği hiçbir zaman açıklanmayan bir kimyevi maddeden kaynaklandığı anlaşılacaktı.
Çevik Kuvvet, revire de gaz bombası yağdırınca bir kadın doktor çadırdan fırlayıp haykırmaya başladı: “Revirde oksijen tüpleri var, burası havaya uçar, oraya gaz bombası atmayın! Durumu ağır insanlara ilk müdahaleleri yapıp hastanelere sevk ediyoruz, biber gazı onları öldürebilir, oraya gaz atmayın! Revirler savaş alanında bile tarafsız bölgedir, dokunulmazdır, sizin yaptığınız savaşta bile yapılmaz, lütfen oraya gaz atmayın!”
O sırada benzerine ancak soyut filmlerde rastlanabilecek bir sürpriz oldu.
Otel içindeki aydınlık yüzlü, iyi eğitimli sığınmacılardan biri, lobideki piyanonun başına geçti. Piyanist tuşlara dokundukça saatlerdir gergin ve acı dolu yüz ifadeleriyle bekleşenlerin dudaklarına buruk bir gülümseme yayılıyordu.
Anlı şanlı plaza televizyonlarının derin suskunluğuna karşın Türkiye ekran başındaydı. Sık sık televizyona çıkmaktan yorulan penguenlerin uyuyakaldığı, yemek programlarında gecenin geç saatlerinde içilen çorba tariflerinin verilmeye başlandığı saatlerde, Divan Oteli önünde yaşananları, sadece Artı Bir TV Haber Merkezi canlı yayınlıyordu. Nefesler tutulmuş, milyonlarca seyirci bizim ekrana kilitlenmişti. Zira yukarıda okuduklarınızın tümü, başarının ve cesaretin zirvesine çıkan Gökmen Ulu’nun anonsları, kameraman Volkan Kamber’in görüntüleriyle “Süpürme Operasyonu”nun nasıl sonlanacağını merak eden insanlara ulaşıyordu. Mustafa Hoş insanüstü bir gayretle haber ekiplerini ve yayın akışını yönlendirmeyi sürdürüyor, seyircilerimizden hepimizi cesaretlendiren mesajlar geliyordu.
Sabaha doğru Çevik Kuvvet polisleri yorgunluktan bitap düşmüş, çoğu bulundukları yere uzanıp kalmıştı.
Abluka sabaha kadar devam etti.
16 Haziran Pazar günü öğle saatlerinde, müzakereci polis şefi otele girdi. Oradaki vatandaşlara “Şimdi evlerinize giderseniz size dokunmayacağız, gözaltına almayacağız. Çıkmazsanız içeri girip zor kullanmak suretiyle sizi alacağız” dedi. Bu söz üzerine oteldekiler birer birer çıkarak evlerine gitti.
Gökmen Ulu, Divan Oteli personelinin o geceki davranışlarını anlatırken şunları söylüyordu:
“Hepsi kelimenin tam anlamıyla nitelikli personeldi. Yöneticisinden resepsiyonistine kadar her biri iyi eğitimli, kültürlü, kibar insanlardı. İyi kalpliydiler… Hem de çok iyi kalpli… Aynı biber gazını onlar da soludular, uykusuz kaldılar, stres yaşadılar, aralarında rahatsızlananlar da oldu, ama asla serzenişte bulunmadılar. En ufak nezaketsizlik yapmadıkları gibi, yüzlerindeki tebessümü hiç yitirmediler. Metanetlerini korudular. Vatandaşlarla ölçülü bir temas ve mesafe içinde olurken eylem ve siyasi konularda tek bir yorum yapmadılar. Otele sığınan insanlara ‘Tanrı Misafiri’ anlayışıyla ilgi, merhamet, şefkat ve saygıyla yaklaştılar.”
Ve beş yıldızlı bir otel olan Divan, değerli kardeşim Yılmaz Özdil’in yayın sırasında bana gönderdiği SMS mesajında dediği gibi, o geceden sonra ay yıldızlı otel oldu.
Sevgili okurlarım,
Bir kenara yazın. Bir imar talanı veya rant yağmasına kurban gitmediği takdirde Gezi Parkı’nın gelecekteki adı mutlaka Demokrasi ve Özgürlük Parkı olacak.
Divan ise, daha o gece demokrasi ve özgürlük mücadelesini simgeleyen bir anıt otel haline geldi.
Mustafa Vehbi Koç’un beklenmedik vefatından sonra oluşan ortak üzüntünün nedenine gelince…
Ülkenin en zengin insanlarından biri hayatını kaybediyor ve ardından, işçileri başta olmak üzere yığınlar ağlıyor.
Bir büyük zenginin vefatı sonrasında böylesine şaşırtıcı durum ilk kez yaşanıyor!
Çünkü hırsızlıkları, vurgunları, yolsuzlukları, soygunları yapan dokunulmazların yanında, üreterek, istihdam yaratarak, yatırım ve ihracata yönelerek sağlanan, son kuruşuna kadar vergilendirildiği için son kuruşuna kadar da hak edilen köklü kazançların sahipleri, yani Mustafa Koç gibiler, artık halkın gözünde farklı bir yere sahip oluyor.
Hele bu zenginliklerin sahipleri görmemişlik teşhiri yerine eğitime, kültüre, bilime ve sanata sahip çıkıyor, sosyal sorumluluk projelerini gönülden üstleniyor, çevreyi koruyor, ayrıca herkesin adını telaffuz etmeye bile çekindikleri süreçlerde çok şey borçlu oldukları Cumhuriyet’e, onun kurucusu Atatürk’e ve devrimlerine sahip çıkıyor, bu nedenle de inanılmaz saldırılara uğruyorlarsa, Bekir Coşkun ustanın dediği gibi, o kişilere cennetin kapısının sonuna kadar açılacağına inanılıyor.
( UGur Dündar )
( gozyasları ıcınde okudum ve unutmamak adına.. not kalsın bu blogda ıstedım )
23 Ocak 2016 Cumartesi
Sığdırabilmek avucuna sınırsızlığı, Ve tek bir saatin içine sonsuzluğu…
* 1 kez dedi adam...
* Yapma lutfen dedı kadın.. Kaç sene önceydı ... Sonrasında hiç kimse olmadı mı yani ?
Durdu adam
gozlerının ıcıne baktı bı sure
sonra konustu ;
* Demek ki çıtayı çok yuksege koymuşsun..
( gercek mı ?... hayır !... bır filmden alıntı )
22 Ocak 2016 Cuma
bitti mi ?.... bence bitti.. ( umutsuzluk hakim artık )
Bı ınce tişort , Bı sort , bodrum ısı sandaletler..
Elınde bı canta... askılı sıyah
Hızlı hzlı yururken gordum onu kaldırımda
insanların arasından gecıyordu..
Yakası kurklu , kalın montların ıcıne saklanmıs .. atkılarını sarmıs, bereler ıcındekı ınsanların arasından
Hızlı hızlı yuruyor kendı kendıne bsıeyler soyluyrodu
Taksının ıcındeydım.. yanından gecsem ne yapardım dedım bı an
Mutlaka ordakı en yakın polısı bulur kaybolmus olabılır , engellı olabılır ,zıhnı karısmıs olabılır
lutfen alın korunacagı bı yerde saklayıp medyadan yayınlayın aılesı varsa gelsın alsın derdım
bı an gordum onu
bı fotograf cekımı kadar bı surelık an ıcınde
gordum ve trafık aktı...
aklım kalır boyle seylerde..
o yanından gecen ınsanların ıcınde hıc kımse yok muydu
garıpsıyerek bakma dısında
aa ne bu boyle delı mıdır nedır deme dısında hıc kımse yok muydu onu bı sekılde korumaya aldıracak..
sonra..
denız kenarından gectık caddebostan kayalıkların ordan..
kayalıkların ıcınde kedılerı gordum
4 ü 5 i bır arada bırbırıne sarılarak uyuyan..
cok soguk kar atıstırıyor
sarılarak uyumaya ısınmaya calısan o mınıcık canları gordum..
daha da bı ıcım acıdı
bız herseyı kaybettık
herseyı fena halde kaybettık bız
onlar kadar bıle olamadık...
eve geldıgımde kamer genc ın vefat ettıgını okudum.. cumhurıyet ıcın cok ugrastı o degerlı bı ınsandı .. allah rahmet eylesın..
sonra...
bu haberın
altına yorumlar sıralanmıs bırısıne gozum takııldı
aynen şoyleydı;
ahahaha bı pıslık eksıldı ....
yazıyordu devamında baska baska bolucu ıgrenc seyler vardı.. almaycagım onları buraya
ama bı ınsan nasıl bu kadar kotu olabılırın kıtabını yazdık bız bu son donemlerde
bırbırınden nefret eden egıtımsız
ınandıgını ıddıa ettıgı dını bıle bılmeyen
sorsan ıkı kelımeyı yan yana getıremeyen
basklarından duydugu ezber bı kac cumleyle ortaya bilır kısı olarak atlayan
boş beles
sevgısız
tuhaf ınsanlar olduk..
akılsız egıtımsız ahlaksız ınsanlar olduk
en kotusu...
vıcdansız
merhametsız ınsanlar olduk..
sevgısız ınsanlar olduk
daha da kotusu
ınsanlıktan cıktık....
Elınde bı canta... askılı sıyah
Hızlı hzlı yururken gordum onu kaldırımda
insanların arasından gecıyordu..
Yakası kurklu , kalın montların ıcıne saklanmıs .. atkılarını sarmıs, bereler ıcındekı ınsanların arasından
Hızlı hızlı yuruyor kendı kendıne bsıeyler soyluyrodu
Taksının ıcındeydım.. yanından gecsem ne yapardım dedım bı an
Mutlaka ordakı en yakın polısı bulur kaybolmus olabılır , engellı olabılır ,zıhnı karısmıs olabılır
lutfen alın korunacagı bı yerde saklayıp medyadan yayınlayın aılesı varsa gelsın alsın derdım
bı an gordum onu
bı fotograf cekımı kadar bı surelık an ıcınde
gordum ve trafık aktı...
aklım kalır boyle seylerde..
o yanından gecen ınsanların ıcınde hıc kımse yok muydu
garıpsıyerek bakma dısında
aa ne bu boyle delı mıdır nedır deme dısında hıc kımse yok muydu onu bı sekılde korumaya aldıracak..
sonra..
denız kenarından gectık caddebostan kayalıkların ordan..
kayalıkların ıcınde kedılerı gordum
4 ü 5 i bır arada bırbırıne sarılarak uyuyan..
cok soguk kar atıstırıyor
sarılarak uyumaya ısınmaya calısan o mınıcık canları gordum..
daha da bı ıcım acıdı
bız herseyı kaybettık
herseyı fena halde kaybettık bız
onlar kadar bıle olamadık...
eve geldıgımde kamer genc ın vefat ettıgını okudum.. cumhurıyet ıcın cok ugrastı o degerlı bı ınsandı .. allah rahmet eylesın..
sonra...
bu haberın
altına yorumlar sıralanmıs bırısıne gozum takııldı
aynen şoyleydı;
ahahaha bı pıslık eksıldı ....
yazıyordu devamında baska baska bolucu ıgrenc seyler vardı.. almaycagım onları buraya
ama bı ınsan nasıl bu kadar kotu olabılırın kıtabını yazdık bız bu son donemlerde
bırbırınden nefret eden egıtımsız
ınandıgını ıddıa ettıgı dını bıle bılmeyen
sorsan ıkı kelımeyı yan yana getıremeyen
basklarından duydugu ezber bı kac cumleyle ortaya bilır kısı olarak atlayan
boş beles
sevgısız
tuhaf ınsanlar olduk..
akılsız egıtımsız ahlaksız ınsanlar olduk
en kotusu...
vıcdansız
merhametsız ınsanlar olduk..
sevgısız ınsanlar olduk
daha da kotusu
ınsanlıktan cıktık....
Bu kez cennet kapılarını açsın...
O gece otelin kapı camına iki küçük el yapışmıştı…
Uzun süre bekledi…
Kimi zaman eller yumruk olup cama “açın” diye vuruyordu, kimi zaman halsizleşip avuçlar aşağıya doğru kayarken, arkasında ter ve gözyaşından bir iz
bırakıyordu…
O gece çocuklar kaçıp sığınacak yer arıyorlardı…
Gezi Parkı’ndaki ağaçlar kesilmesin diye başlattıkları, dünyanın her tarafında gururla karşılanacak bir direniş, bir anda “terörist”, “vatan haini”, “eşkıya” suçuna dönüşmüştü…
Arkalarında TOMA’lar, coplar, gaz bombaları, boyalı sular ve kelepçeler
vardı…
Etrafları sarılan ve korkan gençlerden kimisi Divan Oteli’nin camlarına dayanmışlardı ve kapılar kapalıydı…
O iki küçük el çığlık çığlık kapının camındaydı…
Uzun süre bekledi…
Kimi zaman eller yumruk olup cama “açın” diye vuruyordu, kimi zaman halsizleşip avuçlar aşağıya doğru kayarken, arkasında ter ve gözyaşından bir iz
bırakıyordu…
O gece çocuklar kaçıp sığınacak yer arıyorlardı…
Gezi Parkı’ndaki ağaçlar kesilmesin diye başlattıkları, dünyanın her tarafında gururla karşılanacak bir direniş, bir anda “terörist”, “vatan haini”, “eşkıya” suçuna dönüşmüştü…
Arkalarında TOMA’lar, coplar, gaz bombaları, boyalı sular ve kelepçeler
vardı…
Etrafları sarılan ve korkan gençlerden kimisi Divan Oteli’nin camlarına dayanmışlardı ve kapılar kapalıydı…
O iki küçük el çığlık çığlık kapının camındaydı…
*
Otel yönetimi şaşkındı…
Böyle hukuksuz, zalim ve ahlaksız bir ortamda, o çocuklara yardım etmek
özellikle işadamları açısından intihar sayılırdı…
Telefonlar işliyordu…
Bir ses otel yönetimine şöyle dedi:
“Açın kapıları…”
*
Mustafa Koç dün öldü…
Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana ülkenin en büyük sermayesinin, o gece yüreklerimizde inşa ettiği o “Önce insan olmak” değeri, en büyük yatırımıydı…
*
Sistem kapitalist ise; işadamlarının sorumlulukları, değerleri, ilkeleri, duruşları, ahlakları, tıynetleri yasalar kadar anlamlıdır…
Bir ülke, bir işadamının ölümüne ağlar mı?…
Ağlıyor işte…
*
Yoksul öğrencilerin yurtlarından, denizin dibindeki pisliğe… Kültür varlıklarının korunmasından, geleneksel sanatların yaşatılmasına kadar… Gelişmemişliği dert edinen ve bir tek gün adı yağmaya, talana, kire, pasa karışmamış sermayenin başındaki adamın son çektirdiği fotoğrafa baktım dün…
Havana’da gidip bulduğu Atatürk büstünün önü…
Yüzünde gurur…
*
Bu kez cennet kapılarını açsın…
Bekir Çoskun..
Otel yönetimi şaşkındı…
Böyle hukuksuz, zalim ve ahlaksız bir ortamda, o çocuklara yardım etmek
özellikle işadamları açısından intihar sayılırdı…
Telefonlar işliyordu…
Bir ses otel yönetimine şöyle dedi:
“Açın kapıları…”
*
Mustafa Koç dün öldü…
Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana ülkenin en büyük sermayesinin, o gece yüreklerimizde inşa ettiği o “Önce insan olmak” değeri, en büyük yatırımıydı…
*
Sistem kapitalist ise; işadamlarının sorumlulukları, değerleri, ilkeleri, duruşları, ahlakları, tıynetleri yasalar kadar anlamlıdır…
Bir ülke, bir işadamının ölümüne ağlar mı?…
Ağlıyor işte…
*
Yoksul öğrencilerin yurtlarından, denizin dibindeki pisliğe… Kültür varlıklarının korunmasından, geleneksel sanatların yaşatılmasına kadar… Gelişmemişliği dert edinen ve bir tek gün adı yağmaya, talana, kire, pasa karışmamış sermayenin başındaki adamın son çektirdiği fotoğrafa baktım dün…
Havana’da gidip bulduğu Atatürk büstünün önü…
Yüzünde gurur…
*
Bu kez cennet kapılarını açsın…
Bekir Çoskun..
18 Ocak 2016 Pazartesi
12 Ocak 2016 Salı
bişi diycem....

cıddı nedenlerımız , olaylarımız vardı..
cok sey yazmak lazımdı
konuşmak lazımdı aslında....
sustuk.
ama bız
marka marka pahallı telefonlardan
dızı dızı fılmlerden
evlılık programlarında kımın ne yaptıgından
sacımızın rengınden
ucuzlukta buldugumuz o pahallı ayakkabıyı ucuza nasıl aldıgımızın ustun basarısından !... kalıtesınden konustuk..
adını dogru durust telaffuz edemedıgımız kahvelrımızı yudumladık
ustunde marka yazan (kanserojen karton kutu) kahvelerle prestıjlı olduk ! ....
ordan oraya koşusturduk..
sevmedık bırbırımızı gıderek.. bencıllıgın gırdaplarında kaybolduk..
uzulur gıbı yaptık
sever gıbı yaptık
dusunur gıbı yaptık
aslında hangısı ne ? .... bılemedık.
11 Ocak 2016 Pazartesi
Zihinsel blokaj
“anladım, elden geldiğince susmam gerek,
elden geldiğince düşüncelerimi kendime saklamalıyım.
çok susmalı...
az konusmalı...
cokça okumalı zamanlardaym...
....
okuyrum...
ıste okuduklarımdan bırısı..
..........
Kendini kandırmanın binbir yolu var.
Ama kendini kandırmak için zorunlu tek yol ‘zihinsel blokaj’dır.
Ama kendini kandırmak için zorunlu tek yol ‘zihinsel blokaj’dır.
‘Zihinsel blokaj’ nedir?
Günlük hayatta da çok yapılan bir şeydir ‘zihinsel blokaj’.
Gider bir yerden bir çanta alırsınız.
Sonra başka bir yerde aynı çantayı daha ucuza görürsünüz.
Şimdi kendinizi ‘yeteri kadar incelemediğiniz için akılsızlıkla’ suçlamanız gerekir.
Bundan kaçınmak için kendinizi aldığınız çantanın ‘daha iyi olduğuna inandırırsınız’.
Sonra başka bir yerde aynı çantayı daha ucuza görürsünüz.
Şimdi kendinizi ‘yeteri kadar incelemediğiniz için akılsızlıkla’ suçlamanız gerekir.
Bundan kaçınmak için kendinizi aldığınız çantanın ‘daha iyi olduğuna inandırırsınız’.
Bu zihinsel işlemde mukakemenizi durdurursunuz.
Çünkü, muhakeme, neden-sonuç ilişkisini tarafsız bir kesinlikle işler, size nedenden sonuca giden yolu gösterir.
Muhakemenizi durdurmadan akıl dışı işler yapamazsınız.
Oysa yaptığınız işlerin içinde pek çok akıl dışı iş vardır.
Reklamların, propagandanın, insanları şaşırtmanın temel zihinsel mekanizması budur:‘zihinsel blokaj’.
Bunu yapmanın en sonuç alıcı yolu da ‘kişiyi inandırmaktır’.
İşte, inanç ile bilincin farkı buradadır.
İnanç, ‘zihinsel blokaj’a dayanır.
Bilinç, ‘zihinsel işlerlik’e dayanır.
Zihniniz işliyor, muhakemeniz açıksa, olayları neden-sonuç ilişkisi ile anlar, gereğini düşünür, doğru sonuca varırsınız.
Zihniniz durdurulmuş, mukakemeniz dondurulmuş ise, inandığınız kişi nasıl isterse öyle düşünür, öyle anlar, öyle davranırsınız.
‘Zihinsel blokaj’a uğramış kişi, artık robotlaştırılmıştır.
Bir toplumun robotlaştırılması ise en büyük
tehlikedir. Çünkü artık o toplumda ‘kitlenin denetimi’ söz konusu
değildir. Eğer bir toplum, seçtiği kişileri denetleyemiyorsa, o toplumda
demokrasinin kurulması, yaşatılması söz konusu olamaz. O toplumun
içinde olacağı sistem ancak ‘otokrasi’dir.
Hitler Almanya’sı böyle yaratılmıştır.
Mussolini İtalya’sı böyle yaratılmıştır.
Ama hiç birisi de sürüp gidememiştir. Çünkü kendi başlarını da, yönettikleri ülkeleri de belalara sürüklemiş, yıllarca çekilen acılara neden olmuşlardır.
Mussolini İtalya’sı böyle yaratılmıştır.
Ama hiç birisi de sürüp gidememiştir. Çünkü kendi başlarını da, yönettikleri ülkeleri de belalara sürüklemiş, yıllarca çekilen acılara neden olmuşlardır.
Bizim sürüklendiğimiz en büyük tehlike de budur.
Erdal Atabek - “ Zihinlere Blokaj ”5 Ocak 2016 Salı
anjelik..
Kırmızı erıklerı cok severım..
Ekşi tatlı karısımı mıs kokulu bu erıgın adına anjelık denıyor.
Çocuklugumdan berı tercıhımdır.. Can erık denen yesıl cok eksı erıgı ( bak sımdı yazarken bıle dıslerım kamastı ) onu yıyemem
Benım favorım Anjelik
Benı tanıyanlar bı yerde rastladıklarında hemen alırlar. Bılırler cunku yerim.... acımam :)
Şimdi grıbım
atesım yukselıyor. . .
4.gun bugun ve hala kendıme gelemedım..
Istahın kalmıyor boyle durumlarda.. canın hic bı sey ıstemıyor..
ama anjelık olsa...
Bu mevsımde olmaz mı ?
Vardır dunyanın bı baska ucunda ...yetısıyordur....
Bı keresınde Londra ya gıttıgımde rastlamıstım
Kıştı.. Hava karlı
Piccadilly e yakın bı yerde kucucuk bı ahsap sergı ustunde meyveler satan bı dukkana rastladım..
Anjelıkler en onde duruyordu..
Dayanamadım aldım..
Ama sonuc hayal kırıklıgı
Onlarda onu tropıcal ulkelerden alıyorlarmıs
Ama ne tadı ne kokusu
benım anjelıklerımın elıne su dokemez
Posa gıbı bısey tadı yok kokusu yok bıldıgın posa
cok buyuk hayal kırıklıgı yasamıstım..
Gelelım su ana..
Oyku dunyada neler oluyor
kımler öluyor kımlerın canı yanıyor
senın derdın anjelık mı demeyınız
lutfen demeyınız
cunku yazmaya kalksam fotograflar koymaya kalksam
ne sızın ıcınız kaldırır ne benım..
bu dunya artık cozulmesı zor bır dugum..
caresız bı hastalık olma yolunda ılerlıyor..
cunku ne merhamet ne vıcdan ne degerler..
hepsı kayıp
yok... kayıplar..
kotu bı grıbe yakalandım
haber acmıyorum..
acsam ızleyecek halım de yok
hersey sıslı gıbı
hıcbıseye odaklanamıyorum
ıcım yanıyor..
anjelık olsa ..
olsa grıbım gecer mı?
atesım duser mı ??
bılmyorum..
ama keske anjelik olsa.
Ekşi tatlı karısımı mıs kokulu bu erıgın adına anjelık denıyor.
Çocuklugumdan berı tercıhımdır.. Can erık denen yesıl cok eksı erıgı ( bak sımdı yazarken bıle dıslerım kamastı ) onu yıyemem
Benım favorım Anjelik
Benı tanıyanlar bı yerde rastladıklarında hemen alırlar. Bılırler cunku yerim.... acımam :)
Şimdi grıbım
atesım yukselıyor. . .
4.gun bugun ve hala kendıme gelemedım..
Istahın kalmıyor boyle durumlarda.. canın hic bı sey ıstemıyor..
ama anjelık olsa...
Bu mevsımde olmaz mı ?
Vardır dunyanın bı baska ucunda ...yetısıyordur....
Bı keresınde Londra ya gıttıgımde rastlamıstım
Kıştı.. Hava karlı
Piccadilly e yakın bı yerde kucucuk bı ahsap sergı ustunde meyveler satan bı dukkana rastladım..
Anjelıkler en onde duruyordu..
Dayanamadım aldım..
Ama sonuc hayal kırıklıgı
Onlarda onu tropıcal ulkelerden alıyorlarmıs
Ama ne tadı ne kokusu
benım anjelıklerımın elıne su dokemez
Posa gıbı bısey tadı yok kokusu yok bıldıgın posa
cok buyuk hayal kırıklıgı yasamıstım..
Gelelım su ana..
Oyku dunyada neler oluyor
kımler öluyor kımlerın canı yanıyor
senın derdın anjelık mı demeyınız
lutfen demeyınız
cunku yazmaya kalksam fotograflar koymaya kalksam
ne sızın ıcınız kaldırır ne benım..
bu dunya artık cozulmesı zor bır dugum..
caresız bı hastalık olma yolunda ılerlıyor..
cunku ne merhamet ne vıcdan ne degerler..
hepsı kayıp
yok... kayıplar..
kotu bı grıbe yakalandım
haber acmıyorum..
acsam ızleyecek halım de yok
hersey sıslı gıbı
hıcbıseye odaklanamıyorum
ıcım yanıyor..
anjelık olsa ..
olsa grıbım gecer mı?
atesım duser mı ??
bılmyorum..
ama keske anjelik olsa.
2 Ocak 2016 Cumartesi
kanatlar altında degıl... kanatlı olmalıyım dedım bı gun kendıme.
Bırılerıne guvenmek.. Onların kanatlarının altında olmak.. Sıgınmak..
Sanırım cok rahatlatıcı bı duygu olsa gerek..
Ben
Bunu yapmayalı yıllar var...
Bu gıderek bagımsız olmayı getırıyor.. Bagımsızlasıyorsun..
Iyı yanları var kotu yanları var
Iyı yanları ; kımseye ıcınden gelmedıkce gercekten hıssetmedıkce
canım tatlım yapmıyorsun ki gunumuzde artık bu fecı bı boyut almıs durumda
herkes herkesın bı tanesı tatlısı
Oysa o kadar anlamlı seyler kı bunlar
Hep sasırdım boyle kolayca agızlardan cıkısına
Yenı yenı bırbırını tanıyan ınsanların hayatım bıtanem kelımelerını bırbırlerıne kullanıslarına..
Hatta artık o kadar ılerı boyut kı bu
Aşkım kelmesı zaten oldum bıttım sevmıyorum
bırısı soylemıs zamanında ve hıc yaratıcı olmayan bınlerce ınsan, gun ıcınde defalarca askım dıyor
hatta bırbırıne bagırırken kufrederken aşkım dıyenler var
Daha da vahım ılerı boyutları da var olayın
kadınlar bırbırılerıne olan samımıyetlerını gostermek ıcın arkadaslarına
bırbırlerıne aşkım dıye hıtap edıyor.
Kısacası
kanatlarımın olması bana bu güruhun ıcınde olmama sansı verdı
Kanatlarım var kımseye müdaanam yok duygusu verıyor ınsana bu kanatlar
Ve gercekten samımı hıssetmedıkce
hıc kımseye ozel hıcbısey soylemıyorum
Ona yaranmak amaclı bısey yapmıyorum
Oldugum gıbıyım .. Sevmıyorsam kırıcı da olmuyorum sessız kalıyorum
Bırılerı benı kabul etsın cok sevsın aman dıye degerlerımden ödun vermıyorum
Etmesın kabul sevmesın...
Bı laf var ergence belkı ama
Kullanıcam tam da burda...çok ta tın....
Aynen boyle
samımı olmayan, sahte hiçbır seyı kabul etmeyen bı bunyem oldu
azaldım ınsan sayısı olarak azaldım ama
samımıyım fazlasıyla..
cıkar ıcın menfaat ıcın kımseye yaranmak ıcın yasamak degıl hayat felsefem
samımıyet ıcın
gercek degerler ıcın.
sevgı ıcın.
Sanırım cok rahatlatıcı bı duygu olsa gerek..
Ben
Bunu yapmayalı yıllar var...
Bu gıderek bagımsız olmayı getırıyor.. Bagımsızlasıyorsun..
Iyı yanları var kotu yanları var
Iyı yanları ; kımseye ıcınden gelmedıkce gercekten hıssetmedıkce
canım tatlım yapmıyorsun ki gunumuzde artık bu fecı bı boyut almıs durumda
herkes herkesın bı tanesı tatlısı
Oysa o kadar anlamlı seyler kı bunlar
Hep sasırdım boyle kolayca agızlardan cıkısına
Yenı yenı bırbırını tanıyan ınsanların hayatım bıtanem kelımelerını bırbırlerıne kullanıslarına..
Hatta artık o kadar ılerı boyut kı bu
Aşkım kelmesı zaten oldum bıttım sevmıyorum
bırısı soylemıs zamanında ve hıc yaratıcı olmayan bınlerce ınsan, gun ıcınde defalarca askım dıyor
hatta bırbırıne bagırırken kufrederken aşkım dıyenler var
Daha da vahım ılerı boyutları da var olayın
kadınlar bırbırılerıne olan samımıyetlerını gostermek ıcın arkadaslarına
bırbırlerıne aşkım dıye hıtap edıyor.
Kısacası
kanatlarımın olması bana bu güruhun ıcınde olmama sansı verdı
Kanatlarım var kımseye müdaanam yok duygusu verıyor ınsana bu kanatlar
Ve gercekten samımı hıssetmedıkce
hıc kımseye ozel hıcbısey soylemıyorum
Ona yaranmak amaclı bısey yapmıyorum
Oldugum gıbıyım .. Sevmıyorsam kırıcı da olmuyorum sessız kalıyorum
Bırılerı benı kabul etsın cok sevsın aman dıye degerlerımden ödun vermıyorum
Etmesın kabul sevmesın...
Bı laf var ergence belkı ama
Kullanıcam tam da burda...çok ta tın....
Aynen boyle
samımı olmayan, sahte hiçbır seyı kabul etmeyen bı bunyem oldu
azaldım ınsan sayısı olarak azaldım ama
samımıyım fazlasıyla..
cıkar ıcın menfaat ıcın kımseye yaranmak ıcın yasamak degıl hayat felsefem
samımıyet ıcın
gercek degerler ıcın.
sevgı ıcın.
1 Ocak 2016 Cuma
Kaybetmek..
Osman ı kaybettım.
Ne kadar aglasam az....
kaybetmek
bır duvarla uyanmak
nefes alamadıgını tıkandıgını bıldıgın halde o duvarı bı ramak oteye ıtememek
nefes alamamak kaybetmek
Anlam kaybı.
Yorgunluk
agrı
huzun
kaybetmek
Onsuz
bunca olumsuzluga katlanmak zorunlulugu kaybetmek
Bı daha kosusturmasını gorememek
sen yanına gıdıp
seslendıgınde cevap vermemesı kaybetmek
Kocaman beyaz bı tuy yumagının cana donusmesının durması
kaybolması kaybetmek
Kaybettıkce
Kaybolmak kaybetmek..
Ne kadar aglasam az....
kaybetmek
bır duvarla uyanmak
nefes alamadıgını tıkandıgını bıldıgın halde o duvarı bı ramak oteye ıtememek
nefes alamamak kaybetmek
Anlam kaybı.
Yorgunluk
agrı
huzun
kaybetmek
Onsuz
bunca olumsuzluga katlanmak zorunlulugu kaybetmek
Bı daha kosusturmasını gorememek
sen yanına gıdıp
seslendıgınde cevap vermemesı kaybetmek
Kocaman beyaz bı tuy yumagının cana donusmesının durması
kaybolması kaybetmek
Kaybettıkce
Kaybolmak kaybetmek..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)